Türkiye'de Çağdaşlaşma sözleri ve alıntılarını, Türkiye'de Çağdaşlaşma kitap alıntılarını, Türkiye'de Çağdaşlaşma en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
''Japonlar Avrupadan fen, endüstri, dretnot, top, tüfek yapmayı öğrendiklerine göre Batı’nın maddi uygarlığı kuşkusuz alınmalıydı. Çünkü bunlar o uygarlığın “iyi”, “yararlı” yanlarıydı.''
1900 yılında Dar'ul Fünun tekrar açılır. Tabiat bilimleri dersinde "hikmet-i tabiiye" adlı ders okutulacakti. 'Hikmet' sözcüğünün ürküntu yaratacağını düşünen eğitim bakanı Zühtü Paşa, onun yerine Fransızca'daki karşılığı olan fizik adı altında bu dersi koydurdu. Bugünkü fizik sözcüğünü bu korkuya borçluyuz.
Japonlar Avrupadan fen,endüstri, dretnot, top, tüfek yapmayı öğrendiklerine göre Batı’nın maddi uygarlığı kuşkusuz alınmalıydı.Çünkü bunlar o uygarlığın “iyi”, “yararlı” yanlarıydı.
Abdülhamit'in, Goltz Paşa'nın Avrupalı kafasıyla giriştiği askeri harekât eğitiminden ve manevralarından ödü patlamaya başlamıştı. Alman generali, dostlarından birine yazdığı bir mektupta şöyle der: "Padişahın evhamı yüzünden burada, gerçekte iyi bir ordu kurulamaz... Atış eğitimleri zamanında o kadar sinirleniyor ki, bazen istifamı verip onu kendi amacına kendi başına ulaşmasını sağlamaya bırakmayı düşünüyorum... Askerî birliklerin yığınak yapması gerektiğinde bunun arkasında bir darbe komplosu olabileceğinden korkuyor."
Atatürk, açtığı çağın getireceği sayısız siyasal,ekonomik, toplumsal sorunları çözmek olmak iddiasına kalkışmamıştır.O, geleceğin kuşaklarına çağdaş, dünya çerçevesi içinde, gelecegin bütün özgürlük kapılarını açan bir miras bırakıp gitmiştir.
Değer ölçütleri olmayan hiçbir toplum yoktur. Ancak bazı değerler zamanın gereklerine göre değişeceğine, zamanla katılaşma, kireçleşme eğilimi gösterirler.
"Batı uygarlığından neler alınacağını kestirebilmek için, önce, şeriata sokulan ve din olarak İslâmlıkla bir tutulan yanları temizlemek gerekir. Şeriata giren bu yanlar gerçekte dinden değil, çağdaş uygarlıkla uyuşamaz olan Yakın Doğu Ortaçağ uygarlığından gelmedir. Bir toplum, iki kocalı kadın gibi, aynı zamanda iki uygarlıklı olamaz. Olmaya kalkarsa içinde tutarsızlıklar ve çatışıklıklar başlar ve işte “patolojik” olan budur. Bunlar, içinde geliştirdikleri uygarlığın çöküşüyle fonksiyonlarını yitirmişlerdir. İslâmcılann bu fosilleri diriltme çabaları boşunadır. Din olarak İslâm, ancak ulus ülkülerinin toplamı olan ulusal kültürde yaşayan bir unsur olabildiği ölçüde yaşayabilir."