Yahudi asıllı Ukraynalı yazar Isaac Babel, kısacık öykülerinde kullandığı keskin dil nedeniyle ihanetle suçlanmış ve Stalin döneminde öldürülmüş. On beş yıl sonra da “hata etmişiz” diyerek itibarı iade edilmiş de giden gitmiş, genç yaşta kalem kırılmış, iade edilen “can” olmadıktan sonra kim kime dum duma yani. Babel, “Gençlik bir eksiklik sayılmaz, birkaç yıl sonra geçer...” (s.11) diyor “Uyanış” kitabında. Ölüm geçmiyor ve iadesi yok işte. O da erken yaşta dünyadan göçenlerden. Bugün İsrail’in bir ölüm makinası rolünü üstlendiğini görmüş olsaydı “Siz yaşamak istersiniz; o, günde yirmi kez ölmeye zorlar sizi” (Baba, s.18) mi derdi? Yoksa “İnsan diye geçiniyoruz, ama çakallardan iğrenciz” (Bir Öpücük, s.15) diye kabul mü ederdi? Ya da “Sonu ölüme mahkûm insanlar vardır, bir de yaşamaya henüz başlamamış insanlar” (Baba, s.27) diyerek cinayetlere bir kılıf mı geçirirdi? Bilemeyeceğiz tabii, ama sırf Yahudi olduğu için, onun uğradığı haksızlık sonucu ölümünden dolayı “Oh olsun!” demeyeceğim. İnatla insanca düşünüp davranmaktan vazgeçmeyeceğim. İsrail’in zulmünü de “Gönder Ebabillerini Ya Rab!” diyerek tek sığınağım Allah’a günde bin kere şikâyet etmeye devam edeceğim. İnsandır dünyanın baş belası. Dünyayı, yaşayan her şeye zindan eden insandır. Dünya bir gün öyle bir noktaya gelecek ki insana hayat olmaktan utanıp “al şu zalimleri üzerimden” diyecek!