Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Vahiyden Kültüre

Celaleddin Vatandaş
Şeyhulislam İbn Teymiyye'nin sapkın tasavvuf ehli için şöyle der; "Bunların dinde meydana getirdiği yıkımlar, müslümanların mallarına el koyan ama dinlerine dokunmayan Moğolların ve yol kesici eşkiyaların ki bunlar Müslüman dünyayı fesada vermesine rağmen dine dokunmamışlardır zarar ve tahribatından daha büyük olmuştur.
Vahiyden Kültüre
Vahiyden Kültüre
📌Günümüz Camilerde Yapılan Tesbihatın Batıllığı📌 Ömer bin Yahya dedesinden şöyle nakleder; Sabah namazından önce Abdullah b. Mes'ud (ra)'un kapısında oturuyorduk. Evinden çıkınca beraber mescide yürüyecektik. Ebû Musa el- Eşarî (ra) yanımıza geldi: "Abdullah daha çıkmadı mı?" diye sordu. "Hayır" dedik. O da bizimle
Reklam
"Allah'ın indirdiği" olmadan İslam olmaz. Onun anlamını değiştirip farklı veya muhalif şeyleri de İslâm diye ileri sürmenin de İslâm'la ilgisi yoktur. Nasslara muhalif görünen şeylerin bâtın ve bunun da hakikat olduğunu söylemenin İslâm'la bir ilgisi yoktur. Çünkü bizzat bazı sûfîlerin bir kısmının da şahidlik yaptığı gibi bu tür şeylerin sadece zâhiri değil bâtını da İslâm'a muhalif, hatta bu şekliyle sûfinin anlayabileceği iddia edilen bâtın, zahîrinden daha berbattır. Çünkü ileri sürülen görüş her yönüyle İslâm dışıdır. Aslında bu tür kişiler söz ve davranışlarının sadece kendilerine özgü olduğu ve gerçekte bir anlam ifade etmediğini kendileri de bazen farkedebilmekte ve "kendimizden başka, bu işin ehlinden bizim gibi konuşan birini görmedik" diyerek durumun orjinalliğini belgelemiş olurlar. İbn Teymiye'nin çok güzel ifade ettiği gibi; "delâlet sahiplerinin yanında hidâyet aramak, en büyük zulümdür" Ömer b. Abdulaziz'in şu sözleri ise konunun bir diğer boyutunu açığa kavuşturur mahiyettedir; "Kim Allah'a bir bilgi dahilinde olmayarak ibâdet ederse, ifsâd ettiği, islâh ettiğinden çok olur."
Vahiyden Kültüre
Vahiyden Kültüre
Sa'id b. Cübeyr'in şöyle nakleder: "Hiç bir söz amelsiz makbul olmaz. Hiç bir söz ve iş, niyetsiz makbul değildir. Hiç bir söz, iş ve niyet, sünnete uygun olmadıkça kabul edilmez." Hasan-ı Basri ise "Imân ne temenni, ne de kuru iddiadır. Fakat o kalbe yerleşen şeyin, amelle doğrulanmasıdır, "Istediğiniz kadar çok ilim öğreniniz, amelsiz ilmin hiçbir değeri yoktur derken, Abdulkadir Geylani'de: "Farz ibadetleri terketmek zındıklıktır. Mahzurlu şeyleri yapmak ise masiyettir. Hallerden herhangi biriyle hiç bir kimsenin üzerinden farzlar kalkmaz." demektedir. Örneklerini daha da çoğaltabileceğimiz bu ifadelerin temeli Vahiy İslâmı'nın şu özelliğine dayanmaktadır: "Her hangi bir nassın terkine dair hiç bir icma bilinmez. Nassı ancak başka bir nass kaldırabilir. "
Vahiyden Kültüre
Vahiyden Kültüre
Cuppeli ve Cemaatinin Allah dostu diye isimlendirdikleri İbn Arabi'nin Futuhat'ından İslamdan cıkaran görüşler İbn Arabî, bir başka zaman da, dinin nasslarının sembolik olduğu, çoğunun gerçekle ilgisinin olmadığı, sadece halkı biraz düzene sokmak için ifade edildiğini söylemekten çekinmiyordu. O'na göre cehennemdeki azap bile sembolikti. Gerçek olsa bile alışılıp, azabı sona erecek olan bir şeydi. O, o güne kadar, içinde yaşadığı toplumda pek görülmeyen düşünce ve iddiaları ileri sürer. Bu yönüyle de orjinalliğini hep korur. Bunlarla ilgili olarak önceleri, gaybdan sesler aldığı iddiası taşırken, zamanla Hızır'la görüştüğünü ve onunla konuştuğunu iddia etmeye başlar. İddiaları burada da sona ermez, Peygamberle görüştüğünü ve O'ndan bazı talimatlar aldığını iddia eder. Daha sonra ise, Allah'ı rüyasında gördüğünü, O'ndan talimatlar aldığını iddia eder. İlk aldığı talimat ise, Kur'an'da geçen şekliyle Allah'ın peygamber- lere ilk hitap ve emir verişi şeklinde olur. İddiasına göre Allah kendisine "Kullarıma nasihat et" demiştir. Bu arada mirac'a da çıkar. Zaten bu özelliği nedeniyle iddiasına göre yazdığı kitabının beşeri kitaplardan farklı nitelikleri vardır. "Fütûhat'ın" beşeri değil İlâhî bir kitap olduğunu savunur ve kitabını kendi istek ve iradesiyle değil, Allah'ın iradesi ve isteğiyle yazdığını belirtir. Bu diğer bir ifadeyle kitaplarının vahiy ürünü olduğunun üstü kapalı olmayan bir biçimde ifade eder. -Futuhat 2/A 187,188,189-
Vahiyden Kültüre
Vahiyden Kültüre
Cuppeli zındığının kendisine Evliyaullahın büyüklerindendir dediği, Hallac-ı Mansurun dinden çıkartan sözleri; (Senin ruhun benim ruhuma şarabın saf su ile karışması gibi karışmıştır.) Yani Allahu Teala insanın bedenine girer kisi ne yaparsa yapsın kendisi yapmaz haşa Allah yapar Sana herhangi birşey dokunduğunda bana da dokunur, Ey Allah'ım, her durumda sen, benimsin. Ben sevdiğim O'yum ve sevdiğim O benim, Biz bir vücudda sakin iki ruhuz Eğer sen beni görürsen O'nu görmüş olursun, Ve eğer sen O'nu görürsen ikimizi birlikte görmüş olursun. O yücelikte "Ben, "Biz", veya "Sen" yoktur, "Ben", "Biz", "Sen" ve "O" hep biziz.
Vahiyden Kültüre
Vahiyden Kültüre
Reklam
Özellikle İslâmî yapı içerisinde yeni yer almış kitleler (Örneğin Türkler) geçiş döneminin kolaylaştırıcı özellikleri, ondan da öte eski inanç ve alışkanlıklarının devamını meşrulaştırıcı özellikleri nedeniyle tasavvufa eğilim gösterir ve onu tutarlar. Tasavvuf onlar için bir sığınak olur. Çünkü böylelikle fakihlerin sorgusundan kurtulma, dine uymayan davranışlarını, bâtını yorumlar maskesi altında devam ettirme fırsatı bulmuş olurlar. Bu yüzyılda, halkın bakış açısıyla tasavvuf anlayışına -ki bunun en önemli özelliği basit ve felsefi özelliklerden uzak olmasıydı katkı, İslâm'ı kabul eden Türkler'den gelir. Türkler'in şamanist dönem din adamları olan Şamanlar, yeni yapı içerisinde varlıklarını sürdürebilecek alan olarak tasavvufu görür ve onun çatısı altında faaliyetlerine devam ederler. Böylelikle dünün şamanları bugünün dervişleri oluverir.
Vahiyden Kültüre
Vahiyden Kültüre
Yunus Emre bir şiirinde şöyle der; Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri İsteyene ver sen anı bana seni gerek seni Bu şiir Şeyhulislâm Ebu Suud Efendi'ye okunup, şeriat açısından durumu sorulduğunda, Şeyhülislâm bunu küfr-i Sarih (açık küfür) olarak niteleyip, bunu inanarak söyleyip okuyanın katlinin vacip olduğu yolunda fetva vermekte tereddüt etmemiştir. Konuyu uzman derecesinde araştıranların ifadesine göre Yunus Emre'de şeriatı aşağılayan tavırları bulmak zor değildir. Ancak o bunu açıkça değil, bâtınî yorumlarla, ve şekil, muhteva itibarıyla güzel olan şiirlerinin arasına serpiştirdiği bazı şiirleriyle açığa vurur.
Vahiyden Kültüre
Vahiyden Kültüre
Celaleddin Rumi ile Şemsi Tebrizi arasında geçen sapkın diyalog "Mevlâna Şems-i Tebrizî'nin Kimya adında bir karısı vardı. Birgün Şems hazretlerine kızıp Meram bağları tarafına gitti. Mevlâna hazretleri Medresenin kadınlarına işaretle: Haydi gidin, Kimya Hatunu buraya getirin. Mevlâna Şemseddin'in gönlü ona çok bağlıdır." buyurdu. Bunun üzerine kadınlardan bir grup, onu aramaya hazırlandıkları sırada Mevlânâ, Şems'in yanına girdi. Şems, şahane bir çadırda oturmuş Kimya hatunla konuşup, oynaşıyor ve Kimya Hatun'da giydiği elbiselerle orada oturuyordu. Mevlâna bunu görünce hayrette kaldı. Onu aramaya hazırlanan dostların karıları da henüz gitmemişlerdi. Mevlânâ dışarı çıktı. Bu karıkocanın oynaşmalarına mani olmamak için Medresede aşağı yukarı dolaştı. Sonra Şems "İçeri gel!" diye bağırdı. Mevlâna içeri girdiği vakit, Şems'ten başkasını göremedi. Bunun sırrını sordu ve: "Kimya nereye gitti?" dedi. Mevlâna Şems, "Yüce Tanrı o kadar sever ki istediğimiz şekilde yanıma gelir. Şu anda da Kimya şeklinde geldi." buyurdu. İşte Beyazıd'ın hâli de böyle idi. Tanrı ona daha sakalı bitmemiş bir genç şeklinde göründü." (Eflâkî, 2/69, 70)
Vahiyden Kültüre
Vahiyden Kültüre
Serrâc ise zamanının genel anlamdaki tasavvufunda bulunan İslâm dışı unsurları şöyle belirtir. "1- Allah ile münasebetlerinde kul(abd) gibi değil, hür insan gibi davranmak, 2- Sâdece Hakk'a yönelerek halkı hiç saymak, 3- Veli'nin Nebi'ye üstünlüğünü iddia etmek, 4- Esasta herşeyin mübah olduğunu, ancak israfın ve aşınılığın haram olduğunu zannetmek. 5- Hulûle (incarnation) inanmak 6- Vücûda ifnâ etmekte ilâhî evsâfin kazanılacağını sanmak, 7- Cenab-ı Hakk'ı bu dünyada aynen ahirette göreceğimiz haliyle görmek iddiasında bulunmak, 8- İnsanın her türlü masîvadan sıyrılabileceğini zannetmek, yani mutlak günahsızlık hali iddia etmek 9- İlâhî bir nurla kalplerinin aydınlandığını iddia etmek, (İlâhî nuru dünyevi duygularımızla idrak etmemiz imkânsızdır) 10- Ayn'ül cem meselesinde hataya düşmek, yani tevhid halinde olduklarından, her ne işlerse kendilerine değil, Allah'a ait olduğunu söylemek, 11- Allah'a kurbiyet dolayısıyla her türlü tahditten artık masûn ve muaf olduklarını zannetmek, 12- Beşeri evsafı terkederek Allah'ın vasıflarına bürünme id- diasında bulunmak, 13- Vecd halinde hislerini kaybettiklerini iddia etmek, çünkü his kaybı yine ancak hisle anlaşılır 14- Ruh hakkında insanlara (Kur'an'da) bilgi verilmediği halde bu konuda çeşitli spekülasyonlarda bulunmak"
Vahiyden Kültüre
Vahiyden Kültüre
100 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.