Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Varoluşçu Psikoterapi

Irvin D. Yalom

Varoluşçu Psikoterapi Gönderileri

Varoluşçu Psikoterapi kitaplarını, Varoluşçu Psikoterapi sözleri ve alıntılarını, Varoluşçu Psikoterapi yazarlarını, Varoluşçu Psikoterapi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Gerçekliğin ve hakikatin belli yönlerinden kaçınılması gerektiğini savunan bir terapist tehlikeli topraklardadır. Thomas Hardy’nin söylediği gibi “Eğer en iyi için bir yol varsa bu en kötüye gidene bakmaktan geçer.”
Sayfa 27
Spinoza’ya göre “Her şey kendi varoluşu içinde sürüp gitmeye çabalar” bu özdeki varoluşçu çatışma ölümün kaçınılmazlığının farkında olma ile var olmaya devam etme arzusu arasındaki gerilimdir.
Sayfa 20
Reklam
Eğer bir çocuk, çocuklar için güven ya da özerk gelişimi cesaretlendirmeyecek ölçüde kendi nevrotik mücadeleleriyle meşgul olan bir anne babaya sahip olma şanssızlığı içindeyse ciddi çatışmalar ortaya çıkmaktadır. Böyle bir mücadelede her zaman gelişme, güven uğruna feda edilir.
Sayfa 19
Varoluşçu Diyalektik
İnsanoğlu ne ayrılır ne de birleşir, ne bir şeyin iyice içine gömülür ne de dışına çıkar. Özerkliğini (Rank'ın söylediği gibi) "doğada sivrilerek" olumlar ya da başka bir güçle birleşerek güvenlik arar. Ya kendi babası haline gelir ya da ebedî oğul olarak kalır. İnsanı, "teslimiyeti arzulayan ya da güç için yanıp tutuşan" biri olarak tarif ederken Fromm'un kastettiği de kesinlikle bu olmalı.
"Hepimiz karanlık bir denizde yalnız gemileriz. Diğer gemilerin ışıklarını görürüz; ulaşamadığımız ama varlıkları ve benzer durumları bize teselli veren gemiler. Ama eğer yapabilirsek, penceresiz hücremizden çıktığımızda, aynı yalnızlık korkusuyla malul olan diğerlerinin farkına varırız. Yalnızlık duygumuz yerini diğerlerine karşı şefkate bırakır ve biz de artık o kadar korkmamaya başlarız." -Irvin Yalom, Varoluşçu Psikoterapi
Ebeveynlerden birinin kaybı bizi kendi savunmasızlığımızla yüzleştirir; eğer anne babamız kendilerini koruyamıyorlarsa bizi kim koruyacaktır? Onlar da gidince mezarla aramızda hiçbir şey bulunmaz. Bunun tersine biz çocuklarımızla mezar arasında engel oluştururuz. Bir meslektaşımın, babasının ölümünden sonraki deneyimi, öğretici bir nitelik taşıyordu. Babasının ölümünü uzun zamandır bekliyordu ve haberi sükûnetle karşılamıştı. Ancak cenaze törenine gitmek üzere uçağa binerken paniğe kapıldı. Oldukça sık seyahate çıkmasına rağmen birdenbire uçağın güvenli bir şekilde kalkış ve iniş yeteneğine olan inancını kaybetmişti - sanki güvenlik kalkanı yok olmuş gibiydi. Eşin kaybı da çoğu kez temel yalnızlık konusunu doğurur; önemli bir insanın kaybı (bazen baskın olanın), insanın, dünyayı iki kişi halinde yaşamak için ne kadar çabalarsak çabalayalım da- yanmamız gereken temel bir yalnızlığın bulunduğunun farkına varmasını sağlar. Hiç kimse kendi ölümünü, birisiyle birlikte ya da birisinin yerine gerçekleştiremez.
Reklam
Elinizdekilerin kıymetini bilin! Bu basit söylemden ne kadar seyrek yararlanırız? Genellikle sahip olduklarımız ve yapabildiklerimiz, sahip olmadığımız ve yapamadığımız şeylerin düşüncesiyle ayartılarak ya da itibarımıza veya gururumuza yönelik önemsiz kaygılar ve tehditlerle küçültülerek bilincimizden kayıp giderler. İnsan ölümü aklında tutarak varoluşun sayısız getirilerine karşı takdir etme ve minnettarlık duyma durumuna geçer.
‘Neden hayat ziyafetini iyice doymuş bir konuk olarak terk etmeyelim?’
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.