albert camus bu eseriyle absürdizmin ve yabancılaşmanın dibine vurduğu, meursault karakteri ile olmaktan korktuğum şeyi gözlerimin önüne serdi diyebilirim resmen.
insanların olaylara, hayata karşı duyarlı olması, ses çıkarması, bilinçli olması, doğaya ve hayvana saygı duyması için mücadele eden insan, yani duyarlı insanın potansiyelidir duyarsızlaşma. çok sevenin sevgi olgusunu ruhunda yitirmesiydi aslında anlatılan hikaye. olmaktan korktuğum şey de tam olarak bu. kitapta yabancının benleştiğini, ben'in ise yabancı-laştığını gördüm. Camus öyle nesnel anlatıyor ki artık kendimden geri çekilip kendimi seyrettim bir süre.
meursault olmak isteyeceğiniz bir roman karakteri değildir. o, sizin korkunuzdur aslında. hep kaçtığınız şeye yakalanmanızdır. son evresinde bir kanser kisti gibi bedende titreme bile yaratabilir.
meursault o kadar duyarlıdır ki, bunu kaybettikten sonra dönüştüğü kişiliğin duyarsızlık şiddeti duyarlı halinin şiddetiyle doğru orantılıdır aslında. annesi ölür, tepki göremezsiniz. bir kadınla birlikte olmuş ama sevgiye dair bir şey göremezsiniz. ancak kaç sigara yaktığını okursunuz. gider bir papaz öldürür ama okuduğunuz şey güneşin ne kadar yakıcılığıdır. herhangi bir kin, nefret yoktur ortada. öyle bir duyarsızlık halidir işte bu. idam kararı verilir ama herhangi bir pişmanlık ya da duygusal tepkime göremezsiniz. doğru bildiği şeyleri söylemeye devam ederek son nefesine kadar devam eder. ve hala umursamaz.
ruhunu kaybetmiş bir insan ile ruhunuzu eline alıp sizinle oynayabilir albert camus. aman dikkat!