Sanki adı konmamış bir dinin mensupları olmamızı istiyor şehir. Mabed olarak alışveriş merkezlerini seçmiş. Tükettikçe iyi kul olduğumuzu vaaz ediyor. Sahip oldukça nirvanaya eriştiğimizi öğütlüyor vaizler. Ruhu değil, bedeni besleyen bir din.
Altmış veya yetmiş senelik çalışıp didinmelerimizi, dişlerimizle kazandıklarımızı, biriktirdiğimiz onca malı, mülkü, eşyayı, sevdiklerimizi geride bırakmak gerekecektir. Niye o zaman? diye geçiririz içimizden. Değer miydi bunca uğraşa, didişmeye, mücadeleye, üzüntüye?
Ben de kendimle beraber sizlere soruyorum: Bir gün terkedeceğimiz bu dünya için bunca koşuşmaya, mücadeleye, kavgaya, savaşa, göz yaşına, anlamsızlığa, boşluğa, yalnızlığa, çırpınışa değer mi?
UMUTSUZLAR PARKI
Binlerce, ama binlerce yildir yasiyorum
Bunu göklerden anliyorum, kendimden anliyorum biraz
Insan, insan, insandan: ne iyi, nede kötü
Kolumu salliyorum yürürken, kötüysem yüzümü burusturuyorum
Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum
Öldüklerimi sayiyorum, yeniden dogduklarimi
Anliyorum, ama yepyeni anliyorum biktigimi
Evlerde, köse baslarinda degismek diyorlar buna
Degismek
Biri mi öldü, biri mi sevindi, degismek koyuyorlar adini
Bana kiziyorlar sonra, ansizin bana
Kimi ellerini sürüyor, kimi gözlerini kapiyor yasadiklarima
Oysa ben düz insan, bazi insan, karanlik insan
Ve geçilmiyor ki benim
Duvarlar, evler, sokaklar gibi yapilmisligimdan
Bilmezler, kizmiyorum, bunu onlardan anliyorum biraz
Erimek, bir olmak ve unutulmak içindeki onlardan
Ya da bir baska sey: ben kendimi ayiriyorum
O yapayalniz olmaktaki kendimi
Böyleyken alip gidiyorum bir nehir gerçegi gibi
Sanki ben upuzun bir hikaye
En okunmadik yerlerimle..