Değişmeyen bir gerçek var: Bin yıl öncenin gerçeği bugün de aynı gerçek: Güçlü ve güçsüz.
Şairin dizesini tekrarlıyorum içimden:
"Esir- efendi koymuş adlarını
İki bahta ayırmış arzın evlâtlarını"
Bölünmüş, bölünüp boşluğun içine atılmış bir insan gibiyim. Her parçam başka bir yere çekiyor beni. Nereye konacağımı, neye bağlanacağımı bilmiyorum...
"Üzülme, onlar çoktan öldüler; toza toprağa dönüştüler. Ben ihtiyarlandım. Şâirin deyişiyle:
"Ben onların hepsini uğurladım çoktan,
Ağladım hepsinin ardından.
Benim ardımdan ağlayacak kim kaldı?"
Dedelerimizin mezar taşlarından bizim yurdumuza gelip yerleşenlere eşik taşları, basamak taşları; camilerimizin taşlarından kaldırımlar ve hayvan barınakları yapıldı. Bu yetmiyormuş gibi toptan anayurttan süpürülüp atıldık.