Ama ne olursa olsun, nerede olursam olayım, en keyifli zamanlarda bile bir şeyler bana hep onu hatırlattı ve sanki bir güç beni sürekli ona çekip durdu.
İçinizdeki birini, düşünmemeye çalışarak unutamıyorsunuz.
İnsan bazen anlamıyor çünkü...
Ancak kalp biliyor...
Belki en güzel aşk mektupları, aslında ayrılırken yazdığınız ya da giden bir sevgilinin ardından yazdıklarınızdır...
Asla cevabı gelmeyecek olan mektuplar...
Aslında herkesin yaşamak istediği bir yer olmalı ama sanırım hiçbirimiz gerçekte olmak istediğimiz yeri bulamıyoruz ve hepimiz bize sorulmadan bırakıldığımız bir yerde yaşamaya çalıştığımız için böylesine şaşkınız.
Onu gördüm ve yaz geldi.
Sanki kapı çalınıp çocukluk arkadaşınız yıllar sonra tekrar çıkagelmiş gibi…
Unuttuğunuz bir anıyı bulmak gibi…
Çok eskide kalmış, yıllar sonra yeniden duyduğunuz anda geçmiş bir zamanı size taşıyan bir şarkı gibi…
Dağ yollarında kaybolduktan sonra birdenbire, bir dönemeçte denizle karşılaşmak gibi…
Yaz… bitmesini hiç istemediğim eşsiz anlar ve hiçbir şeyin, hiç kimsenin sonsuza dek benimle kalmayacağını anladığım ayrılıklar mevsimi…
YAZ
Kıbrıs çıkarmasından bugüne büyümeyen bir çocuk var aramızda: “ Murat “ Aynı topraklarda, aynı renklerde yaşarken, geçmişin kiniyle yaşayanların uyandırdığı kavgada bir sabah işe giden ve bir daha dönmeyen babanızı gömebilir miydiniz ? Sebebini bilmediğiniz bir kavgadan kaçıp, vatansız sevebilir miydiniz?
#kürşatbaşar , on bir yıl aradan sonra aramıza YAZ kitabıyla iyi ki dönmüş. Onun kaleminde çoğu yazarda henüz bulamadığım bir samimiyet var.
”Aşk aslında sözcüklere dönüştüğü zaman var.” alıntıdan yola çıkarak ona hak veriyorum, söze dökmedikleriniz yaşanmamış olandır…
Hayatım sözcüklerle geçti ama hayatın sözcüklerle kurulduğunu ve yıkıldığını, her şeyi oluşturanın söylenenler ve söylenenlerin ardında gizlenenler olduğunu anlamam biraz uzun sürdü.