Selim İleri'nin sonsözüyle

Yolpalas Cinayeti

Halide Edib Adıvar

Yolpalas Cinayeti Gönderileri

Yolpalas Cinayeti kitaplarını, Yolpalas Cinayeti sözleri ve alıntılarını, Yolpalas Cinayeti yazarlarını, Yolpalas Cinayeti yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
80 syf.
·
Puan vermedi
·
11 günde okudu
Kısacık bir kitap. Eski dil kelimeler çok fazla bazılarını ilk defa gördüm. Türkçeye çevrilse!!! daha akıcı olurdu. Kelimelere bakmaktan gına geldi. Hikaye basit, sadece devre bir bakış atmanızı sağlıyor. Bazı insan karakterlerinin hiç değişmeden günümüze kadar geldiğini görmek ise ...
Yolpalas Cinayeti
Yolpalas CinayetiHalide Edib Adıvar · Can Yayınları · 20082,265 okunma
1930’ların bir kapak kızı bize adeta Hollywood’dan gülümser
BİR CİNAİ ROMAN RÜYASI Duygusallıkla yaklaştığımız romanlar vardır; Yolpalas Cinayeti benim için onlardan biri. Halide Edib Adıvar’ın en güçlü eserlerinden mi? Sinekli Bakkal kadar ünlü, Kalp Ağrısı kadar ince ve duyarlı, Handan kadar çarpıcı mı? Bunları bilemem. Ama Yolpalas Cinayeti’nin derin etkisi altında kaldığımı, yıllar yılı ondan izdüşümlerle yaşadığımı mutlaka söylemeliyim. O masumiyet anlatımı bana şimdi her zamankinden keder verici geliyor. Romancının birkaç fırça darbesiyle geçiştirdiği bu roman, bir de bakıyorsunuz, edebiyatımızda, Türk romanında örneği pek görülmemiş bir “ruh çözümlemesi” romanına okurlarını şaşırtarak açılıyor. Polisiye romanın tercihi olan “cinayeti açıklama, katili iyice sakladıktan sonra, gizli ipuçlarıyla gözler önüne seriverme” akışı, Yolpalas Cinayeti’nin benimsediği akış değil. Tam tersini ileri sürebiliriz: Romancı yalnızca masumiyeti anlatmak istemekte, dahası, katilin “mazlumiyet”ine bizi çekip götürmektedir. Azımsanacak, görmezden gelinebilecek bir girişim değil bu. Kaleme getirildiği tarih hatırlanılırsa, “yenilikçiliği” büsbütün hissolunacaktır. Yan yana dizilmiş kalın kaim ciltler. Cilt kapakları çok uçuk gece mavisidir. Derginin adıysa mora çalar koyu bir gece mavisi. Tam ortada 1930’ların bir kapak kızı bize adeta Hollywood’dan gülümser Selim İLERİ
Reklam
Bitti
Mahkeme salonunu saran alkış arasında, yine eski boğuk hıçkırık yükseldi. Herkes susmuştu. Akkız ayakta, yanakları alev gibi, gözleri ateş içinde yanıyordu. — Yanılıyorsunuz, diye bağırıyordu. Ben deli değilim. Ben bilerek öldürdüm. Can alan canını vermeli, beni öldürün. Ben anama, ben Sırma’ya gitmek istiyorum. Burada kalırsam yemin ediyorum, Sırma’nın bağırsaklarını deşeni, topal Bülent’e el uzatanı, Şakire’yi ana kucağından kahpeliğe salanı yine öldürürüm. Va... val... lahi. Gazete muharrirleri çık çık fotoğraf çektiler. İki hademe Akkız’ı kollarından yakalamış, sürükleyip götürüyorlardı. Deli olduğuna dair rapor veren ve o gün mahkemede büyük bir rol oynayan Doktor Salim Akgün, hademelerin kızı çıkardıkları kapıya doğru koştu, kayboldu. Halide Edib (Paris, 19 Haziran 1936)
Bu katilin saikleri insanı deli edebilecek kadar kuvvetli yahut deli etmeden her şeyi göze aldıracak kadar kudretlidir. Bu kan, intikam için değil, nefis ve namus müdafaası için dökülmüştür. Hatta namustan da daha kuvvetli olan saik, bir sakat çocuğun müdafaasıdır. Söyleyecek çok şeyim kalmadı. Sözlerime müdafaa ismi bile vermek istemem. Muhterem heyetiniz müvekkilime lâyık gördüğü cezayı verebilir. Yalnız şunu ilâve edeceğim: Adaleti ihsanla tadil etmek insanî ve lüzumlu bir harekettir. İnanıyorum ki, insanları sırf kuru bir adaletle muhakeme etsek hepimizi belki kapamak lâzım gelecek kadar içimizde tehlikeli temayüller vardır. Adaleti ihsanla –yani anlayışla– tadil etmek her adalet teşekkülünün şiarıdır. Büyük bir dünya şairi, ihsanın –bu manada– en namdar hükümdara, tacından ve tahtından çok yaraşacağını söylüyor. Ve diyor ki, yeryüzünde adalete lütuf ve anlayış karıştırdıkları zaman, insanlar en çok samedaniyetin birer mümessili oluyorlar. Büyük bir Fransız kadını, “Anlamak affetmektir,” demişti. Ben affediniz demiyorum. Yalnız şunu demek istiyorum ki, cemiyetimizin hayırlı ve lüzumlu bir ferdi, adalet mekanizmasının gözünden kaçan, elinden kurtulan bir hırsıza, bir katile cezasını vermiştir, cemiyetimizi insan şeklinde bir kurttan halâs etmiştir. İsterseniz ceza verin, fakat anlayın. Ve cezası bittikten sonra bu genç hayata yaşamak fırsatını verin. Cemiyete borcunu ödesin, fakat canıyla değil, onu bir gün cemiyete iade edin. İnsanlar arasında o kadar sevdiği zayıf mahlûkata bakmak, bir gün en hayırlı bir ana olmak ihtimalini elinden almayın.
Avukatın müdafaasının son parçası: Demek müvekkilimin bu hissi hiç de anormal değildir. Bilakis o, içtimaî sevkıtabiînin en sağlam ve devamlı bir esasıyla doğmuştur. Demek, bu kız müddeiumumînin dediği gibi hiçbir zaman ihtiyarıyla, isteyerek cana kıyamaz. Kendisine atfedilen kurnazlık ve hilekârlık da doğru değildir. Onu ta çocukluğundan beri tanıyanlar onda doğru söylemek âdetinin bir illet hâlinde olduğuna şahadet ediyorlar. Müvekkilim, işte adalet teşekkülünün esas mefhumunu temsil eden fertlerden biridir. Niçin? Çünkü kavinin zayıfın sırtından geçinmesine isyan eden, zayıfı daima himayeye çalışan bir insandır. Bu genç kızı, içinde yaşadığı cemiyete hayırlı ve lüzumlu bir unsur iken, birdenbire katil yapan saik nedir?
Bu adam, üç sınıf kadına musallattır. Birincisi yüksek aileden, yaşlı, fakat kafasız ve ahlâkı mazbut olmayan kadınlardır. Bunların yanında vazifesi “jigolo” luktur. İcap ederse şantaj da yapar. Bu sınıftan kimseyi mahkemeye sevk edebilecek vesaikim yok. İkincisi, vesikalı kadınlardır. Bunları haraca keser. Bunlardan iki Rum kadın bu gün şahadet edecektir. Üçüncüsü, fakir yahut orta halli aile kızlarıdır. Bunları iğfal eder, alacağını vaat eder, o suretle eline geçirdikten sonra sefahate sevk eder. Bu sınıftan bir bîçare kız bu gün şahadet edecektir.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.