Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Işın's

''Keşke imkan olsaydı da herkes, hepimiz, benliğimizin en gizli köşelerini olduğu gibi açığa vurabilseydik; başkalarına, hatta en yakın dostlarımıza, sırası gelince kendimize bile itiraf etmekten çekindiğimiz ne varsa, hepsini korkmadan ortaya dökebilseydik, dünyayı saracak pis kokudan hepimiz boğulurduk .''
Reklam
Bir kural olarak, başkalarının kendisi hakkında düşündüklerinden korkan biri, aslında kendisi hakkında kendi düşündüğü ve başkalarına yansıttığı bir sürü boktan şeyden korkmaktadır.
Şölen'den "Bilgisizlik neden kötüdür? Cahil kişi güzellikten, iyilikten, akıldan yoksunken, hepsini kendisinde toplamış sanır da ondan. Yoksun olduğunu bilmeyen kimse ne diye kendinde olmayanın peşine düşsün?" Dostluk'tan "Birbirini en çok sevenler birbirine en az benzeyenlerdir; herkes kendine benzeyeni değil, tam karşıtını arar; nasıl ki kuru ıslağı, soğuk sıcağı, acı tatlıyı, keskin körü, boş doluyu, dolu boşu ister; çünkü her şey kendi karşıtı ile beslenir; benzerin benzere hiç faydası yoktur."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"İnsanlar başkalarında ancak kendi olumsuz geçmişlerini gördüklerinde en büyük korku ve nefreti duyarlar." "Mikro adam, yanında aşağılık duygusuna kapıldığı birinden nefret etme eğilimi içindedir."
"Çocuğun giderek nesnelleştirildiği bir dünyada, özne olabilmeyi vurgulamak ve herkese kendi yerini kazandırmaya çalışmak..." İşte bütün mesele bu !
Reklam
Hayata karşı bu rekabetçi yaklaşımın korkunç psikolojik etkileri oldu ve paranın icadı her şeyi daha da kötüleştirdi. Şehirlerde birlikte yaşamanın sonucunda kıskançlık ve açgözlülük ortaya çıktı. Yabani yaşamda, "soylu vahşi" bireyler sağlıklı, güçlü ve her şeyden,. önemlisi özgürdü ama uygarlık insanı kirletiyordu.
Hiçbir tasarım daha az kötülük kullanarak daha fazla iyilik üretemezdi...
Yaşadığımız çağ, gerçekliği sanallaştırma çağı adeta. Bir yerde olmayı değil, orada olduğumuzu gösterme derdine düşeli uzun zaman oldu. O gösterme eyleminden sonra gelen like'larla var olduğumuzu duyumsar olduk. Varlığımız başkalarının like'ları, retweet'leri üzerinden tanımlanıyor. "Olmak"ve "yapmak" fiilleri arasındaki uçurum koskoca bir hayatın öyküsü. Bir ağaçla, kediyle, insanla, günbatımıyla, lezzetli bir yemekle bakışmakta ve o bakışla durabilmekte gitgide zorlanıyoruz. Güneşin batışını izlemektense fotoğrafın çekiyoruz, gittiğimiz konserde en sevdiğimiz şarkı çalınca o şarkıda dans etmek yerine onu videoya alıyoruz, kahveyi soğutmak pahasına da olsa çeşitli açılardan çektiğimiz bir fotoğrafı illaki lnstagram'a yüklüyoruz. Kısacası, gördüğümüz şeylere direkt bakmaktansa Instagram'daki filtrelerden bakmayıtercih eden kişiler haline geliyoruz. Odağımızı dış dünyadan ve "göstermekten" biraz çekip, iç dünyamıza yoğunla şarak, kendimizi fark ederek yaşamaya çalıştığımız orandaruhsal arazimizin verimli hale gelebileceğine ve bizlere doyumlu bir yaşam sunabileceğine inanıyorum..
Çift ilişkilerini en fazla zehirleyen durumların başında birliktelik-bireysellik dengesinin bozulması geliyor. Kişilerin birbirlerine dair her şeyden haberdar olma ve her şeyi beraber yapma arzusu, ilişkilerde muhafaza edilmesi gereken bireysel alanı tarumar ediyor. Kişinin neredeyse hayattaki tüm doyum kaynağı eşi veya sevgilisi oluyor. Her
Sosyal medya, yalnız kalamayışların bir imdat butonu haline gelmiş durumda. Tanımadığımız kişilerle Facebook üzerinden arkadaş olmamız, "arkadaş" sayısının yüzleri, binleri bulması ancak akşam iki çift laf edecek, dertleşecek kimseleri bulamamaktan mustarip insanların hikayeleri psikoterapi seanslarını dolduruyor. Sanal ortamda arkadaş olup, birbirimizin fotoğraflarını like'layıp gerçek dünyada ise birbirimizi görmezden geldiğimiz, hayatın içine karışamadığımız bir çağ bu. Sosyal medyada birbirimize parmağımıza geleni söyleyip gerçek dünyada süt dökmüş kedilere dönüyoruz. Bir nevi kişilik bölünmesi yaşıyoruz desem yeridir. Hadi biz 80 kuşağı sosyal medyayla sonradan tanıştık. Sosyal medyasızlığı biliyoruz.Ama sosyal medyanın içine doğan ve bizim gibi ebeveynlere sahip olan çocukların yetişkinlik hallerini düşün Dükçe içim ürperiyor, ya evde yoklarsa diye! Çünkü biz evde yokuz, sadece var-mış gibi yapıyoruz.
Reklam
Cesaret arttıkça endişe azalacak ve böylece yorgunluk da azalacaktır, çünkü günümüzde kadın-erkek herkesin sinirsel yorgunluğu, aslında büyük ölçüde, bilinçli ya da bilinçsiz korkularından ileri gelmektedir.
Sayfa 64
Yapmaktan hoşlananların yapıtlarından buldukları gönül doyumu, yıkmaktan hoşlananların yıkımdan buldukları gönül doyumundan daha büyüktür çünkü içi nefretle dolu olan bir insanın yapmaktan zevk alması kolay değildir.
Sayfa 159
Endişelerinin temeli gerçeklere, korkularının temeli ihtimallere dayanıyordu.
"Anlamlı bir hayat, zorluklar içinde geçse de son derece tatmin edici olabilir, buna karşılık anlamsız bir hayat da ne kadar konforlu olursa olsun korkunç olabilir."
"Her işimiz ters gittiği zaman, ruhumuzun karşı koyuşu ve değeri olup olmadığını denememiz ne mutlu şeydir."
Sayfa 327
107 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.