Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Problem görmenin iki bileşeni vardır:
1) Eleştirel bir tavır sahibi olmak. Yani her duyduğundan, her gördüğünden kuşkulanmak. 2) Etrafımızda olup bitenler veya ilgilendiğimiz konular hakkında bilgi sahibi olmak. İşte biz bu her iki konuda da çuvalladığımız için, problem teşhisi yapamıyoruz. Tabii problemi görmeyince ortada yaratıcı çözüm bulmak için de neden kalmıyor.
Reklam
Asrın liderine teşekkürler..! 🫡
Türkiye’ye fenalık etmek isteyenlerin ilk yapmaları gereken nedir?
Cevap belli. Bu ülkenin tek sağlam kurumunu ortadan kaldırarak ülkenin dağıtılmaya hazır bir yığın haline gelmesini sağlamaktır. O zaman hedef bellidir: Türk Silahlı Kuvvetleri. Bu hedefe yönelik hücumlar son yedi yıldır giderek azan bir şiddet ve kesafete ulaşmıştır. Bunu görmeyip gündelik tekil olaylara takılmak bir bilim insanının değil, ancak bir yobazın davranışı olabilir.
Şeyhlere sınav..!
"Ehliyetsiz şeyhlerin göreve gelmesini ve tarikatların yozlaşmasını önlemek ve tekke sayısını sabitlemek" için, 1866'da Şeyhülislam'a bağlı Meclis-i Meşayih (Şeyhler Meclisi) kuruldu. Kurul, şeyhleri sınava tabi tuttu ve yayınları denetledi.
Osmanlı tarikatları denetledi Resmi ideolojiyi tehdit eden tarikatları kontrol altına almak için yapılan ilk müdahale, 18. yüzyılda merkez tekke uygulaması oldu. Bektaşi tekkelerine "babalık" atama yetkisi Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı'na verildi. Sa'diler lstanbul'da Abdüsselam Türbesi'ne, Kadiriler Tophane'de İsmail Rumi Dergahı'na ve Uşşakiler Kasımpaşa'da Hüsameddin Uşşaki Asitanesi'ne bağlandı
Reklam
Bir cinayet araştırmasının ilk adımı “niyet” aramak, yani “bu cinayeti işlemek için kimin ne sebebi olabilir” sorusunu sormak değil midir? Sonra ilk şüpheli hemen suçlu mu ilân edilir? Biraz Agatha Christie okumuş olanlarımız, hatta biraz Komiser Colombo seyretmiş olanlarımız bilir, bazen suçlu hiç beklemediğiniz bir yerden, ama en açık niyetin sahibi olarak çıkıverir. O suçluyu suçlu ilân edecek olan ise mantıkî şüpheye artık yer bırakmayacak delillerin birikmiş olmasıdır.
Bilim insanıyla, uygar insanla, yobaz burada ayrılır:
Bilim insanı gerçekten bilmek ister ve bilimin tek kaynağının kendi aklı ve gözlemleri olduğunun farkındadır. Yobaz ise inanmak ister. Onun aklı ve gözleri gerçeğe kapalıdır. Onun derdi inanmaktır. Ama inanmak istediği şey ne kadar zırva olursa olsun fark etmez. Yobaz inanmaya programlıdır. Onun şüphesi, onun “acaba”sı yoktur
“Kimin daha vatansever olduğunu ölçmenin bir yöntemi mi var? Neden bazıları, memleketi kendilerinin daha çok sevdiğini ileri sürerek bir ayrıcalık elde etmeye çalışırlar?
Cehalet en büyük düşmandır. Ama bu düşman dışarıdan gelmez. Bunu biz kendimiz büyütür, bizi daha çok cahil edecekleri başımıza getirmek için sandıklara, koşarız, zira cehalet rehaveti, rehavet yalancı bir rahatlığı, o da sonunda felâketi getirir.
Reklam
Öğrenci kopya çeker, çünkü cahil kalmasının sonuçlarını düşünemez; öğretmen soruya tahammül edemez, zira cehaletinin ortaya çıkmasından veya sınıf disiplinini elden kaçıracağından korkar, ama düşünemez ki, soru sormayan öğrenciden adam değil, olsa olsa teyp makinası olur. Teyp makinalarının yöneteceği toplum ise kendisine ancak sürünebilecek kadar maaş veren, bir türlü kadro bulamayan, ders verdiği dershaneleri bir eğitim yuvasından çok bir hapishaneye benzeten, dünyayı ve kâinatı öğreterek daha rahat ve emin yaşamamızı sağlayan fen bilimleri yerine bizleri kul, köle etmeye plânlanmış hurafe öğreten zırvalıkları ders programına koyan bir toplum olur.
Neyse, uzatmayalım ben bir zaman bunun ardına düştüm ki, karşılaşıp da konuşalım. Ama gel gör ki, yüzünü görmek olasılığı yok… “Heryerde emrindeyim,” dedi ama, heryer neresi? “Her zaman emrindeyim!” dedi ama, herzaman hangi zaman? Siz bendeki şaşkınlığa bakın ki, heryerin hiçbir yer, herzamanın da hiçbir zaman demek olduğunu anlayamamışım. Görüşmek istemediğin adama, “Heryerde seni bekliyorum, herzaman gel!” diyeceksin.
148 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.