Hep gemiler değil ya bazen de trenler herkesi kendi adasına indirir, kendi acısına getirip bırakır, hem yolda hem adada kendisine uzun uzun bakmaya vakti olmuştur çünkü yolcunun, belki uzun bir inzivadır yolun bundan sonrası...
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Abdurrahim Karakoç’un şiirlerinde değişik bir tad vardır. İlk kez okuyanlar bile farkeder bunu. Anadolu’nun en ücra köşesindeki bir köyde pişen ekmeğin tadıdır o tad. Güneş batmaya yakınken, toz toprak içinde evine gitmeyen çalışan babanın evinde aldığı huzurun tadıdır o tad…
Nedendir bilmiyorum Karakoç’u her okuduğumda kendimden bir şeyler buluyorum. Yazdığı her şiiri ben yazmışım gibi hissediyorum. Belki de onu diğer şairlerden farklı kılan yanı budur.
Bu topraklarda bin yıl sonra da; Anadolu halk şiirinin öncü isimlerinden olan Abdurrahim Karakoç’un şiirleri okunacak, ezgileri dillerde türkü olup söylenecek…
Var olsun. Ruhu şad olsun.