Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
İngilizce'de "yakın arkadaş", "yoldaş", "eşlik eden" anlamına gelen companian kelimesinin kökeni Latince'den geliyor; panis'den, yani ekmekten. Companion, bir ekmeği bölüp paylaşılan kişi demek. En önemli gıda maddesini paylaşabilecek kadar yakın kişi veya "ekmeğime ortak" anlamında yani.
Babam pasta yapmayı nereden biliyor :)))
En kısa anlatımla vanilya, vanilin'i de içeren geniş ve doğal bir formü­ le sahip. Çubuğu kokladığımzda veya çubuğun içindekiyle aromalan­ dırılmış bir besin yediğinizde sadece vanilin değil asetaldehit,forforal, öjenol, metil sinamat gibi sayısı 200'e ulaşan farklı aroma molekülü daha duyumsuyorsunuz. Ne var ki vanilin molekülü baskın yapısıyla geri kalan 199 molekülün kat be kat önüne geçip tek başına bize bütünü çağrıştırmaya yetiyor. Buna bir de tükettiğiniz gıdayla beraber gelen sözel veya görsel yönlendirmeleri ilave ederseniz, aslında sadece vanilin yiyor ama kendinizi vanilya yemiş gibi hissedebiliyorsunuz.
Reklam
Ancak aşçıbaşı mutrağa girdiğinde ortalıkta krema olmadığını fark edi­ yorve krema yerine zeytinyağı kullanmaya karar veriyor. Zeytinyağı, yumurta ve sirke (sonraları limon) ile yapılan ve çok beğenilen bu lezzetli sosa da Port Mahon'da kazanılan zaferin onuruna mahonnaise ismi veriliyor. Dilden dile ismi "mayonez"e dönen bu sosta yumurta, lezzetinden sebep değil, içerdiği lesilin nedeniyle kullanılıyor.
Sayfa 329
Genel Kültür Saati
Oklofobi, enoklofobi ve demofobi, sosyal fobisi veya sosyal bozukluğu olan kişiler için kullanılan bir terimdir. Bu tür kişilerin kalabalık korkusu vardır. Hafefobi, dokunulma korkusuyla karakterize anksiyete bozukluğudur
Empati
Empati
Ulen geline çatmak için bir neden daha sjsjsjsj
yeni gelinin yanında getirdiği bu garip aleti kullanması hiç hoş karşılanmıyor, özellikle tutucu ve dindar çevrelerde. "Allah insanlara doğal çatal, yani parmaklarını vermiştir. Sen kimsin ki madenden mamul yapay nesnelerle onun tasarımını sorguluyorsun?" diye bayağı hiddet yapıyorlar. Aslında "Çatalın yaptığını her şeyi parmak da yapabildiğine göre pratik fayda sağlamayan, sadece görüntüyü kurtaran bir alet bu. Ne gerek var kanki bunu kullanmana?" falan deseler, belki daha somut eleştirmiş olacaklar ya, neyse.
Bir çatal meselesi
Çatal başlarda yemek için değil. önce yemek hazırlığı sonra da servisi için kullanılan bir alet. El, kaşık, hele ki bıçak öyle değil ama. "Hele ki bıçak" niye dedim? Çünkü aynı zamanda silah; en tedirgin anımızda, yani besienirken gelebilecek tehlikelere karşı da bize yardımcı olabiliyor. "En tedirgin an" dememi de "boş konuşuyor Vedat gene" diye değerlendirmeyin. Doğumundan beri bakıp büyüttüğünüz kedi veya köpeğiniz yemek yerken ağzına doğru hele bir hamle ediverin de, görün "canlının beslenme anındaki tedirginliği" mi daha etkilidir, "kalecinin penaltı anındaki korkusu" mu?!
Reklam
Önce kahve mi , su mu ?
Kahvenin yanında su içilmesi eski tıp anlayışında vücudun sağlık dengesini sağla­ mak için alınan bir önlem. Söz konusu denge, kuru, ıslak, sıcak ve soğuk arasında kurulduğunda sağlıklı olunacağına inanılıyor. Bundan sebep de sıcak ve kuru kahvenin yanında soğuk ve ıslağı temsil eden su içiliyor.
Doğrusu buymuş
Türk kahvesi dediğimiz şey, aslında çekirdekten bağımsız olarak, pişirme metoduna verilen isim.
bizler eğer evrimsel süreçte acı tatları tüketebilmeye evrilmeseydik, kahve falan içemezdik. Sade içilen kahve acı (bitter) bir sıvıdır. Eğer ortonazat veya retronazal olarak algılayabileceğimiz bir koku ve aroması olmasaydı, yanından bile geçmezdik .
İşte bu bilgilere bayılıyorum :))
Efendim, Hitchcock'un meşhur Sapık veya Psycho fılmini ve o meşhur, duştaki bıçaklanma sahnesini hatırlayanınız var mı? Orijinali siyah beyaz olan 1960 yapımı bu fılmde, duş perdesin­ deki el izi olarak gördüğünüz, daha sonra da küvete akan su ile beraber girdap yaparak kaybolan kan, aslında o an sette bulunan çikolata sosundan başka bir şey değil.
Reklam
Valla benimki aşk :)
tatlı ve karbonhidratlı yiyecekler için açlık duyanların genelde depresyon semptomları gösterdikleri, bu insanlara antidepresan verildiği zaman çikolata gibi tatlı maddelere yönelik arzularının azaldığı veya kaybolduğu biliniyor.
Loafer
Loafer'ın kelime anlamı "boş gezen, aylak dolaşan" falan gibi bir şey. ilk loafer ayakkabı da evde giyilen özel dikim bir kapalı terlikten esinteniterek ingiltere Kralı VI. George için, gene kır evinin içinde veya bahçesinde giyebitmesi için Raymond Lewis Wildsmith isimli bir ayakkabıcı tarafından tasarianıyor (1847). Fakat asıl üne kavuşması Norveç'in Aurland kasabasında yaşayan Nils Gregoriusson Tveranger'ın diktiği (1910) "Aurland Loafer"ını gören Amerikalı gezginlerin, I930'1arda bu modeli ülkelerine getirmeleri, ülkedeki ayakkabıcıla­ rın da benzerlerini üretmesiyle oluyor.
Aaaaa !
Toblerone çikolatalarının kurulduğu yer olan Bem (İsviçre) yakınındaki Matterbom Dağı'nı temsil ettiği söylenen üçgenlpiramidal form, 1909 yılında tescil ediliyor.Tescil belgesindeki imzanın, 1902 ila 1909 yılları arasında Bem'deki Federal Fikri Mülkiyet Bürosu'nda çalışan Albert Einstein'a ait olduğu yönünde söylentiler varsa da, bu söylenti doğru değil. Antrparantez, bir rivayere göre, birazcık zorlanıp "kahve falı bakar gibi" baktığınızda logoda yer alan dağ grafiğinin içine gizlenmiş Bem'in sembolü olan ayıyı görebilirsiniz.
Şaşırdık Mı ?
Ne yapar bu durumda aklı başında uygar bir Avrupalı? Doğru bildiniz, Mrika'dan köleler getirilmeye başlanıyor. Gemiler dolusu ve yarısı daha yollarda telef olan Mrikalı siyah insan bu sayede kakao üretimiyle tanışıyorlar, ancak Mrika ve kakaonun kader­ lerinin kesişınesi bu köle işçi olayıyla sınırlı kalmıyor. Bu alanda İspanyolların kıtayı keşfeden ve çikolata içeceğiyle ilk tanışan olmalarından sebep bir ayrıcalık ve üstünlükleri var.
Merak ve soru, yağmur ve nehir gibidir. Merak oldukça soru artar, yağmur yağdıkça da nehrin suyu. Nehir yatağına sığamaz, sağına soluna aldığını suyuna katar, çağlar, çoğalır. Merak da yerine sığamaz, sordurur, araştırır. Bilgiyi zihne katar, zenginleştirir, donatır.
385 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.