Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Merhabalar, umarım rahatsızlık vermiyorumdur 🌷 Kısa süreli olarak katıldığım ve sınırlı ücretsiz kontenjanı olan çok verimli bir eğitimden bahsetmek istiyorum. R2M eğitim şirketinin düzenlediği “Ruhsal Uyanış” semineri, uzman eğitmenlerle ve ücretsiz kişilik testi ve danışmanlıklarla tanık olduğum, çok verimli geçen bir süreç ve bu süreci sizinle de paylaşmak istedim. İlginizi çekerse ve dahil olmak isterseniz diye buraya formu ve posteri bırakıyorum 🙏🍀 İyi günler 🌸 Başvuru Formu:🦋 forms.gle/stgmVBgE2HX3Piq16
İçerisine düşmüş olduğu bu sefil yaşamdan çıkmaya ne tâkat getirebiliyor ne de böyle yaşamaya rıza gösteriyordu. Bundan böyle ne yapmalıydı...
Reklam
Merhabalar, umarım rahatsızlık vermiyorumdur 🌷 Kısa süreli olarak katıldığım ve sınırlı ücretsiz kontenjanı olan çok verimli bir eğitimden bahsetmek istiyorum. R2M eğitim şirketinin düzenlediği “Ruhsal Uyanış” semineri, uzman eğitmenlerle ve ücretsiz kişilik testi ve danışmanlıklarla tanık olduğum, çok verimli geçen bir süreç ve bu süreci sizinle de paylaşmak istedim. İlginizi çekerse ve dahil olmak isterseniz diye buraya formu ve posteri bırakıyorum 🙏🍀 İyi günler 🌸 Başvuru Formu:🦋 forms.gle/stgmVBgE2HX3Piq16
Hayatını düşündü, eksik hissetti düşününce. Ruhu, kehribarda fosilleşen bir böcek gibi atıl kalmıştı yaşantısında. Ölmek için bile yeterince canlı hissetmiyordu. Vardı, o kadar.
Soğuk tene temas eden sıcak su, zamanı dondurmuştu. Gözlerini kapatıp bedeninden dökülen suyun sesi ve duş başlığının istikrarlı uğultusunu dinlemeye başladı. Şu anda ölebilsem güzel olurdu, dedi içinden. Sular kesilinceye kadar kokmam heralde, diye ekledi. Teni üzerinde kimi menderes kimi bir şelale olarak akan suların altında kendini kadim bir dünya gibi hissediyordu. Sanki üzerinde sonsuz savaşlar verilmiş ve hayat son bulmuştu da tabiat kendisini onarıyordu. Şefkatle ısınmış yağmurlar, bir sarmaşık olup sarıyordu onu. İçinde bir okyanus, diplerini arıyordu.
İlk göz ağrım, ilk hikayem ve ilk kurgum 'Küçük Enişte' Wattpad uygulamasında siz kitap severlerle buluşuyor. Paylaştığım linkten hikayeme ulaşabilirsiniz. wattpad.com/story/358547576...
Reklam
Üç kişi giyotinle idama mahkûm olur. Bunlardan biri papaz, biri hâkim, biri de fizikçi... *İdam sehpasına ilk papaz çıkarılır. Başını giyotinin altına yerleştirir ve sorarlar: Son sözün nedir? Der ki: Ben Allah'a inanıyorum, O beni kurtaracaktır. Allah... Allah... Allah... Giyotini indirdiklerinde boynuna birkaç santim kala givotin durur. Halk sasırır ve hep bir ağızdan bağırır: Allah... Allah... Onu serbest bırakın; Allah sözünü söylemiş ve onu korumuştur. Böylece papaz idam edilmekten kurtulur... Sıra hâkime gelir, ona da sorarlar: Demek istediğin en son söz nedir? Der ki: Ben papaz gibi Allah'a inanmıyorum. Ama adalete güveniyorum. Adalet... Adalet... Adalet... Giyotini indirirler, giyotin hâkimin de boynuna birkaç santim kala durur... Bunun üzerine insanlar tekrar şaşırır ve bağırırlar: Adalet sözünü söyledi, onu serbest bırakın. Böylece hâkim de boynunun kesilmesinden kurtulur... Sıra fizikçiye gelir. Ona da Son sözünü söyle derler. Der ki: Ben ne Allah'a inanan bir papazım, ne de adalete güvenen bir hâkim.. Bildiğim tek şey şudur: Giyotinin ipinde bir düğüm var ve o düğüm giyotinin tam inmesine engel oluyor. Görevliler giyotini kontrol edince gerçekten de bir düğüm olduğunu görürler. Düğümü açıp tekrar bırakırlar, böylece fizikçinin başı bedeninden kopar. Toplumdaki "düğümler" ve sorunlara işaret edip gerçekleri söylemenin acı sonuçları olabilir!.. Gerçeği söylemeye cesareti olanlar, bedel ödemeyi göze almalıdır..
Önce bir kelebek görür gözlerin. Kelebeğin dansı, rengi, endamı kısacası her şeyi etkiler seni. Bir bakarsın artık kelebeği sevmeye başlamışsındır. Sonra şaşkınlıkla bir bakmışın kelebek, karnının içine girmiştir. O günden sonra sanki karnında kelebekler uçuyormuş gibi hissedersin. Neden kelebektir de başka bir şey değildir? Anlam veremezsin. Tek
Ayrılık...
Yavaş ve sessiz adımlarla yürüyordu. Bir elinde bavulu, diğer elinde sevdiğinden geriye kalan kırmızı bir mendili. Saçlarının uçları, hafif esen rüzgarla dans ederken, çevredeki ağaçların yaprakları arasından süzülen güneş ışığı yüzünde dans ediyordu. Gözleri, derin ve gizemli denizin maviliğini yansıtıyordu; kimi zaman dalgaların sakinliğini, kimi zaman da hırçınlığını taşıyordu. Bir yandan sinirli, bir yandan korkmuş bakışları vardı. Ama bakmasının bir sebebi vardı, o da zalime ayrılıktı. Her adımda geçmişle gelecek arasında sıkışıp kalan bir adamın portresi çiziliyordu. Yüzünde, hayatın cilveli yönlerine karşı kazanılmış derin çizgiler vardı; her biri, yaşadığı acıların ve sevinçlerin izlerini taşıyordu. Son düdüğün çalmasıyla birlikte, trenin içine adımını attı. Ferah bir nefes alıp, etrafı gözden geçirdi. Koltuğuna yerleşirken, camdan dışarı bakarken içindeki hüzün, yolculuğunun izleriyle birleşti. Son bir kez camı açıp, titreyen bir sesle 'hoşça kal' dedi. Trenin içindeki sessizlik, onun ayrılığının ardından geriye kalan tek izdi. Gözleri, bir an için uzaklara kaydı; unutulmaz anılar ve geleceğe dair umutlar arasında kaybolup gitti...
Suçlu falan değilim dedi Marya, sen de değilsin bir suç varsa oda ikimizin, suç da sayılmaz yaşandı bitti ...Ellerimiz değmedi birbirine, dudaklarımız değmedi,kokumuz karışmadı birbirine, uzakta kurulan tatlı bir hayaldi sadece yaşanmamış bir hayal, gerçekleşmemiş bir hayal ve devam etti Marya asıl bu hayali sorgulamakta bu hayalin içinde suçlu bulmakta.Bir suçlu varsa ikimiziz dedi Marya ne sen üzül ne de ben .
561 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.