Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Otobiyografi-Mektup-Anı

Profil
Kitaptaki en dokunaklı alıntı...
Babaya mektup: “Verdiklerinin tadını çıkarabildim. Ancak bunu utançla, bezginlikle, güçsüzlükle ve suçluluk bilinciyle yapabildim yalnızca. Bu yüzden sana her şey için eylemlerimle değil, dilenci gibi teşekkür edebildim sadece... Yalnız, mirastan mahkum bırakılmış bir oğul olarak, hiçbir şeye karşı aidiyet hissedemediğimden, en yakınımdakilere karşı bile şüphe duyar olmuştum...”
Babaya mektup...
“Yazılarım senin hakkındaydı. Yaptığım tek şey, senin omzunda ağlayamadığım için, yazılarımın omzunda ağlamaktı...”
Reklam
Güneşe doğru…
“Güneşin doğrudan ortasına uçmak gerekmez. Ama güneşin arada bir vurduğu ve insanın azıcık ısınabildiği dünyanın temiz bir köşesine gidip sığınmak yeterlidir...”
Babaya mektup...
“Bazen önünde dünya haritasının serili olduğunu ve senin üzerine çaprazlama uzanmış olduğunu hayal ediyorum. Ve sonrasında senin bedeninin kaplamadığı ufak alanda yaşamımı sürdürebilirmişim gibi geliyor...”
Babaya mektup...
“Birbirimizle sessiz sakin geçinemememizin doğal sonuçlarından bir diğeri ise, benim konuşma yeteneğimi kaybetmemdir. Konuşmayı unuttum! Gerçi her türlü koşulda muhtemelen iyi bir konuşmacı olamayacaktım zaten ama hiç değilse doğru düzgün bir şekilde akıcı bir dil hakimiyeti edinebilirdim. Ne var ki sen çok erken yaşlardan itibaren konuşmamı yasakladın!...”
72 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
“BABAYA MEKTUP…”, Kafka’nın babasına serzenişi
Franz Kafka
Franz Kafka
‘nın hiçbir kitabı
Babaya Mektup
Babaya Mektup
kadar içime dokunmadı.. Franz Kafka, bu kitapta çocukluğundan gençliğine kadarki yaşamında babasının onda bıraktığı derin yaralarını, babasının yüzüne söyleyemediklerini yazmış.. Kitap, babasına yazdığı mektuplardan oluşuyor. Kafka’nın mektuplarını yok etmesi için verdiği arkadaşı Max Brad vasıtasıyla
Babaya Mektup
Babaya MektupFranz Kafka · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202240,4bin okunma
Reklam
Köyler boşalıyordu. Pınarların dereleri dogurması, derelerin çaylara karışması ve çayların nehirieri meydana getirmesi gibi, daima üreyerek, daima genişleyerek kol kol insan dalgaları, bir yerlere dogru akıyordu. Bu dalgalar, acaba hangi denizlere dökülecekti? Yoksa bozkırlarda güneş, sularını mı tüketecekti? Doymaz çöller kanlarını emerek onları kurutacak, bitirecek miydi? Yoksa şurada burada bölüne bölüne sazlarda, bataklıklarda eriyip, dagılıp gidecek miydiler? Bu bilinemezdi. Fakat bilinen şuydu ki, bu hal yüzyıllardan beri hep böyle olagelmişti. Köyler hep böyle boşalmıştı. Kanlar, birtakım sonu gelmeyen yollarda ve bilinmeyen birtakım şeyler için hep böyle çaglayıp coşmuştu.
Sayfa 54 - @Remzi Kitabevi 1987, Yirmi Sekizinci Basım: Haziran 2014, [ISBN 978-975-14-0381-0]Kitabı okudu
Muallim mektebinden taliımgâha hareket ederken, ordunun saflarına kabul ettigi en küçük yaşta subay namzetinin ben olduğumu sanıyor ve bundan gurur duyuyordum. Mektebe girebilmek için nüfus kağıdımda, mahkeme kararı ile yaptığım yaş tashihleri de nazara alınırsa, ancak on sekiz yaşımın içindeydim. Fakat İstanbul'a varıp da talimgâhı görünce, durumun hiç de benim düşündüğüm gibi olmadıgını gördüm. Burada belki benden de küçük niceleri vardı. Kendi kendime: —Demek ki ben dağarcığımı toplamakta hatta biraz da geç kalmı­şım, diyordum. Gururlanmakta meğer ne kadar yanılmışım?...
Sayfa 57 - @Remzi Kitabevi 1987, Yirmi Sekizinci Basım: Haziran 2014, [ISBN 978-975-14-0381-0]Kitabı okudu
Harpler, muharebeler, savaşlar, boğazlaşmalar, insanoğlunun galiba, insanlaşmasıyla başlayan kaderi. Hatta bu belki de, her zerresi bir karşılıklı güçler çekişmesi olan doğa'nın, toplumları da saran, ebedi kanunu. Toplum için de kaçınılmaz görünen bu kanun, bir gün sona erer mi bilmiyorum. Ama şimdi biz de bu dağlarda, bu kanunun kanlı çarkları içine karışıyorduk.
Sayfa 77 - @Remzi Kitabevi 1987, Yirmi Sekizinci Basım: Haziran 2014, [ISBN 978-975-14-0381-0]Kitabı okudu
Kendini tanıttıktan ve adet olan tanışma sözlerinden sonra bana şunları söyledi: —Ruslar, gün ışığından ziyade karanlıkta çarpışmayı severler. Bunun için baskın, onların en makbul harp usulleridir. Adamlarını ve saflarını önceden, gizlice ileriye sürmek ve sizin göremeyeceginiz yerlerde gizli tertipler almak adetleridir. Karanlık onların en büyük dostudur. Gündüz, süngü süngü ye çarpışmayı sevmezler. Ama gece olunca saldırılar. En güvendikleri şey sayı üstünlüğüdür. Bu gece mutlaka baskın yapacaklardır. Şimdi önümüzde hiçbir şey görülmüyor, ama ilerideki kayalıkların altında, göremediğimiz derelerin içinde onlar tertiplerini alıyorlar. lşte delikanlı, bu düşmanla çarpışacaksın.
Sayfa 80 - @Remzi Kitabevi 1987, Yirmi Sekizinci Basım: Haziran 2014, [ISBN 978-975-14-0381-0]Kitabı okudu
Reklam
Ermeni ordusuna Taşnak komitecileri hakimdi. Bu komitenin bütün gayesi, hırsı, sadece bir imha. ve intikam savaşından ibaret kalmıştı. Çılgın hesaplaşmanın bir türlü sonu gelmiyordu. Erzurum yolu üstündeki Cinis köyü karşısında Evreni köyünde, kadın, erkek, çocuk bütün köylüler öldürülmekle kalmamıştı. Öldürülenlerin vücutları parçalanarak, kollar, bacaklar, kafalar, kasap dükkânlarındaki etler gibi, duvarlara, çivilere, çengellere asılmıştı. Fakat bunları yapanların hırsları bununla da sönmemişti. Köyde ne kadar hayvan ele geçmişse, mandalar, sığırlar, davarlar, kümes hayvanları, hatta köpekler öldürülmüş, parçalanmış, yerlere serilmişti. Cinis'te ise bütün köy halkını ayakta ve köyün ağzında bekliyor gördük. Fakat bunlar, bir ölü kafilesiydi. Köyden çıkarılan, köye gireceğimiz yol üstünde süngülenirken birbirlerine sokulan ve yapışan kadın, erkek, çocuk bu insanlar, dayanılmaz bir soğuk altında kaskati donmuşlar ve öylece kalmışlardı..
@Remzi Kitabevi 1987, Yirmi Sekizinci Basım: Haziran 2014, [ISBN 978-975-14-0381-0]Kitabı okudu
...gece ve habersizce
Fakat bir gün tam en kuvvetli oldugumuzu sandıgımız bir zamanda, kafamızda yaşayan hayal binası, Başkumandan Vekili Enver Paşanın şöyle bir emriyle birden çöktü, dağıldı: "Sancaklarımızı sardık ve kılıçlarımızı kınlarına koyduk. Düşmanlanmıza Viison'un 14'üncü maddesi prensiplerine dayanarak, sulh teklif ettik. Mütareke olacaktır. Ateşi kesiniz!" (Kasım, 1918) Arkadan biraz geçince gelen ikinci bir emirde, fethettiğimiz yerlerin, tayin edilecek gün ve saatte adım adım Ermeni kıtalarına teslim edilmesi, çekilişin gece ve yerli Türk halkından habersizce yapılması bildiriliyordu. Öyle ki, akşam bizim bayraklarımız altında uykuya dalan şu kurtardığımız Türkler, sabah olunca gözlerini yabancı ve katil bir süngünün gölgesinde açacaklardı... Harp bitmişti ve biz yenilmiştik
Sayfa 116 - @Remzi Kitabevi 1987, Yirmi Sekizinci Basım: Haziran 2014, [ISBN 978-975-14-0381-0]Kitabı okudu
Bakû
Bakû demek, petrol demektir. Petrol kuyularının kuleleri, Azerbaycan'ın merkezi olan Bakû'yu şehrin kuzey kenarından itibaren sık bir orman gibi sarar. Eğer petrol bulunmasaydı Bakû, gene eski Bakû hanları zamanında olduğu gibi, küçük bir kale, bir geçit noktası, yahut gene 2000 yıl önce olduğu gibi, mukaddes bir ateşgede (daimi ateş yanan yer) olarak kalırdı. Benim ilk işim, bir süre Bakû'yu tanımaya çalışmak oldu. Vardığım zaman Bakû, dünyanın bütün petrol şehirleri gibi kalabalık, hareketli, fakat kozmopolit bir yerdi. Bir avuç okuryazarın kurmaya çalıştıkları yeni devlet, daha ilk bakışta bu kozmopolit iş ve menfaat ehramının altında ezilmiş gibi görünüyordu. Bir makine, yukardan ırk itibariyle karışık, soysuz bir iş oligarşisi, aşağıdan da gene ırkça karışık, fakat isyancı işçi kalabalığının baskısı altındaydı. Orta sınıf, mezhep iltilaflarıyle az çok ayrılmış olmakla beraber, gene de toplu bir birlik görünüş gösteriyordu. Yüksek öğrenim görmüş olanlar yok denilecek kadar azdı. Küçük ve orta aydınlar ise, memleketin en imanlı ve en inanılır kadrosunu teşkil ediyordu. Ordunun kurulmasına çalışılıyordu. Fakat subay kadrosu yoktu.
Sayfa 123 - @Remzi Kitabevi 1987, Yirmi Sekizinci Basım: Haziran 2014, [ISBN 978-975-14-0381-0]Kitabı okudu
—Acaba bu kapıları şimdi hangi kader çalıyor?
Sayfa 181 - @Remzi Kitabevi 1987, Yirmi Sekizinci Basım: Haziran 2014, [ISBN 978-975-14-0381-0]Kitabı okudu
Halbuki hem senin ömür çürüttüğün o yarı kışla mekteplerin, hem dilsiz, kitapsız, fakat kof, asık suratlı hocaların arkasında, ne senin ne de onların bilmediğiniz başka bir alem var: Bilgilerin, fikirlerin, kültürlerin alemi. Insanlığın yüzyıllar boyunca biriktirdiği fikir sermayesi... Sen onun yolunu bulmalı­sın yavrum, onun kaynağını... Sen anlamıyorsun ama her şey ona dayanarak yürüyor. Terakkiler, medeniyetler, hatta isyanlar, ihtilaller bile... Sen kaynağı ara, asıl kaynağı... Bu kaynağa ya varır, ya varamazsın. Yahut da vardım zanneder, kendini bir şövalye sanırken, bu hayat sirkinde ömrünün sonuna, bir palyaço kılıcı sallar durursun. Ama öyle de olsa yol, gene kaynağa götüren yoldur... Sen onu ara yavrum, sen suyu ara...
Sayfa 183 - @Remzi Kitabevi 1987, Yirmi Sekizinci Basım: Haziran 2014, [ISBN 978-975-14-0381-0]Kitabı okudu
203 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.