Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Ancak ben insanın kıymetinin kuvvetine göre biçildiğini artık öğreniyordum. Cephede en ağır görevlerin altından kalkan Selahattin Efendi, bir hiçti... Ama bugün Ordu Yaveri Selahattin Efendi önemli bir kişiydi. Nasrettin Hocanın kürk hikâyesi geçerliydi hayatta...
Arabadan atladım, gürültünün ne olduğunu anlamak istedim. Mahalleye girince korkunç bir manzarayla karşılaştım. Bizim gözleri fırlamış neferler, kadın, çocuk, erkek, ihtiyar halkı zorla topluyorlar ve kasabadan çıkarıyorlardı. O sırada bulduğum bir subay şu bilgiyi verdi: " Biz ordunun ağır yaralılarını, başlarında subay ve doktorları olduğu halde hastane yaptığımız yerlerde bırakmıştık. Askerlikte usul buydu. Ne var ki Bekir Sami'nin tümeni tam Kâzımiyye mahallesinden geçerken duyduğu feryatlar üzerine kasabaya girmiş ve görmüş ki, hastanelere hücum eden Araplar; kolu bacağı kırık yaralıları, yataktaki hastaları, birer ip takarak sokakta sürüyorlar, hastaneleri yağma ediyorlar. Hastaları soyuyorlar. Halkın, Türk ordusu gitti diye korkusu kalmamış. Bekir Sami durumu görünce Kâzımiyye halkını toplamaya başlamış. ..." Geldim, öğrendiklerimi kumandana anlattım. Otomobili sürdük, biraz ilerde henüz ışımaya başlamış havanın yarı aydınlığında Bekir Sami'yi tümeninin başın- da bulduk. Karabekir, Bekir Sami'ye sordu. O da yukarda anlattığım gibi durumu açıkladı. Karabekir: - Peki bu halkı ne yapacaksınız? - Şimdi ne yapacağım görürsünüz. Biraz sonra ateş sesi duyuldu. Bir de ne görelim!.. Bekir Sami dört yüz kişiden fazla olan Kâzımiyye halkını kurşuna diziyor. Çok üzülen Karabekir: - Bekir Bey ne yapıyorsun? Bu halkın ne günahı var? - Dört yüzyıllık Osmanlı tarihinin hesabını görüyorum. Geceyi orada geçirdik. İngilizler daha Bağdat'a girmemişlerdi. Bağdatlı subaylara ailelerine veda için izin vermiştik. Karargâhta bir Bağdatlı Yüzbaşı Tevfik vardı. İsteği üzerine ona da izin verildi...
Reklam
3 Mayıs Türk’ün Günü Kutlu olsun !
Ne mutlu Türk'üm diyene! (Mustafa Kemal Atatürk) Biz Türk milleti temiz bir milletiz. Biat nedir asla bilmeyiz. Bundan dolayı Tanrı bizi aziz kılmıştır. (Alparslan) Siz çoksunuz biz Türk! (Bilge Kağan) Türk olmayı her omuz, her baş, her yürek kaldıramaz. (Kemal Sunal) Türk töresi, Türk ülküsünün ayrılmaz parçasıdır. (Alparslan Türkeş) Yakarım şu dünyayı da asla Türk’ü ezdirmem. Tanrı şahidim olsun ki sizi bu sokakta rahatça gezdirmem. ( Çatlı )
Attila
Attila kültür ve sanata da önem verirdi. Okumuş insanlara büyük önem verir ve onları yüksek mevkilere getirirdi. Şehirleri ve buralarda bulunan sanat eserlerine zarar vermekten mümkün olduğu kadar kaçınırdı. Büyük törenlere sahne olmuş sarayı çok görkemliydi. Buna rağmen Attila sadeliği tercih ediyordu. Hunların geleneksel süslerini fazla kullanmazdı. Fakat falcılara çok inanırdı. Falcıların etkisiyle İstanbul ve Roma'yı almaktan vazgeçmişti.
Onun yerine kendileri dövüşmek için emirlerin hepsi Timur'a çok ısrar ettiler. Fakat Timur onlara Harzem Beyi'nin kendisininin subaylarından birine değil şahsen kendisine meydan okumuş olduğunu hatırlattı. Elçiye dönüp, belirtilen saatte hisar kapısının önünde yalnız olacağını söyledi. Zaman gelince, Timur, emirlerinin endişeli bakışları önünde, arkasına hafif bir zırh gömlek geçirdi. Süvarilerinin yardımıyla sol koluna kalkanını taktı; beline kılıcını kuşandı. Başına da her zamanki altın kakmalı kara tolgasını giydikten sonra aksaya aksaya ve çok mutlu bir tavırla atına doğru ilerledi.
Davetiye
Ey Benito Musolini! Ey gayet yüce İtalyanlar başvekili muhterem Düce! Duydum ki, yelkenleri edip de fora Gelecekmiş orduların yeşil Bosfora. Buyursunlar.. Bizim için savaş düğündür; Din Arab'ın , hukuk sizin, Harp Türk'lüğündür. Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa Türk eri de öyle gider kanlı savaşa. Hem karadan , hem denizden ordular indir! Çarpışalım, en doğru söz süngülerindir! H. Nihal Atsız
Reklam
1923 kafası ve iradesi imkânsızlığa meydan okumuştur. Doğru, eğri eksik tamam, fakat ''Türk'ün yapamayacağı'' sabit fikrini yenmiştir.
Sayfa 473Kitabı okudu
Devlet içinde devlet kurmaya çalışan, Ölmeye mahkumdur.
Dalkavuklar kibar ve rical huzuruna girdiklerinde, etek öperler.
Olcay, siyah saçlarının örgüleri ortasında ay gibi parlayan yüzüyle, Kara talihe gülümseyerek, Timur'a " Üzülme sen aslanım, daha yolumuzun sonuna gelmedik" diyordu.
Sayfa 63 - ilgi yayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Bir subay hatıratı olan bu eser, tarihsel bir vesika olarak değerlendirilir. Zira yazıldığı dönemde, muhtevasına ait karakterler; sonraki dönemde olduğu kadar politik karakterler olmadığından ve eserin yazılış maksadının bir eser ortaya koymak olmadığı da düşünüldüğünden objektif de kabul edilebilir. Dolayısıyla eserin muhtevasına ait bir çok anektot da aslında daha sonraki hayatlarında seçilen ideolojik yahut siyasi kararları sebebiyle yapay olarak oluşturulan bazı karakterlerin, gerçekte kim olduklarına ve ne düşündüklerine dair güçlü fikirler verir. Söz konusu Kazım Karabekir Paşa, siyasi pozisyonu hasebiyle Cumhuriyet döneminin ilk siyasi oluşumlarında muhafazakar-liberal bir profil oluşturmuştur. Ancak kendisinin Osmanlı'nın yıkılış döneminde bir ittihatçı olarak konumlandığının, hatta ittihatçılar içerisinde de yenilikçi-batıcı ve devrimci kanattan olduğunu satır aralarından yakalayabiliyoruz. Hasılı kelam bu pasaj ile Karabekir Paşayı eleştirmek yahut kınamak gayesi gütmüyoruz. Sadece Kazım Karabekir'i kastetetek "iki serhoşun karşısında islamın bayraktarı olmuştur." söyleminin aslında ne kadar politik bir çarpıtma olduğunu göstermek istiyoruz...
Muhammet İkbâl

Muhammet İkbâl

@Muhammetikbal
·
02 Mayıs 23:30
Kazım Karabekir Paşa
Kumandan masasının başına oturmuş, önüne bir bardak bira koymuştu. İçki içmeyen ve içtiği zaman çok gizli kalmasını isteyen Karabekir'in bu hali çok üzüntülü ve heyecan içinde bulunduğunu ve formaliteye aldırmaz bir duruma düştüğünü gösteriyordu.
Türkiye’nin varlığı dahilde, hariçte itimat telkin eden büyük bir varlıktır. Memleketler için, milletler için en mühim ve zararlı şey de, içte olan nifaktır. Şimdi böyle zamanlarda bizim aramıza nifak sokmak için gösterilecek gayretlerin hepsinin beyhude olduğunu ispat etmeye mecburuz.
Binbaşı Ahmet Bey çıkageldi.: " Bu birlik esir olacaktır, Araplar düşmana kaçıyor, ben bu işi yapamam." dedi. Biz savaşta, Arapların düşmana kaçtığını veva kolayca esir olduğunu görüyorduk. Önce bunu Arapların korkaklığına verdik. Sonradan öğrendik ki, bunun sebebi İngilizlerin Araplara propaganda ettiği istiklal fikriymiş. Osmanlı Devleti 1917'de bu durumu değerlendirmiş değildi.
İlk Türk devletlerinde renkler hem toplum hem de devlet için birçok anlam ifade etmiştir. İlk Türk devletlerinde kara, kuzey; ak, batı; kızıl, güney; yeşil (gök), doğu; sarı, dünyanın merkezi için kullanılmıştır. Savaşta, ba- rışta ve törenlerde değişik anlamlar ifade eden farklı renklerde bayraklar kullanan Türkler, Gök Tanrı inancının etkisiyle mavi renge ayrı bir önem vermiş, mavi rengin bir tonuna, Türk mavisi (turkuaz) denilmiştir
Ulus olarak özelimizde ise Sumerler bizim atalarımız. Yine Atatürk kendi araştırmalarından bunun böyle olabileceği sonucunu çıkarmış ve bu doğrultuda Sümeroloji, Hititoloji bölümlerinin kurulması talimatını vermiş.
Sayfa 217 - İnkılap KitabeviKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.