- " (...) Cumhuriyet'in en büyük hatası bu olmuştur!
Yâni bizi Osmanlıdan tecrid ederek, dinden de tecrid edeceğini zannetmiş ve dinden tecrid edilen bir kalabalığın da yaşayabileceğini zannetmiş.
Mâzîdeki kudretimiz hatıra olarak da yaşasa ayakta durmamızı mümkün kılmıştır..."
- "Biz millet hayatının temellerine ait neyi muhafaza etmek istedikse, hareketimize “irtica” damgasını vuran, benliğimizin her parçasını ondan koparıp atmaya azmetmiş, anarşist ve komünist bir hortlak zihniyet karşımıza çıktı..."
Bursa'nın Kemalpaşa ilçesine atanan Kemal öğretmen ve Ayşe ... @yilmaz_aribas_itu
.
1970 li yıllarda başlayan romanımız hem Kemal öğretmenin hemde kardeşi Asker İbrahim in hayatindan kesitlerle ilerliyor.
.
Daha kasabaya girerken otobüste başlayan aşk o zamanın şartlarının detaylı şekilde anlatılması ve betimlemelerin muhteşemliği ile devam ediyor.
.
Her hikaye mutlu mu biter veya mutlu son gerekli midir?
.
Kendinizi hemen hikayenin içinde buluyor ve çok kısa bir sürede romanımızı okudum bitti.
.
Bu kitabı arkadaşlarla beraber okuduk.
İşgal bizi eski olanla kala kalmak zorunda bıraktı. Budur işte işgalin işlediği cürüm. Dünün kil fırınlarından bizi yoksun etmedi, fakat yarın icat edebileceğimiz şeylerin gizeminden yoksun bıraktı.
- "DEVRİM adına neler yapıldığı malûm, üzerinde durmak lüzumsuz... AMERİKAN Başkanlarından Clinton’un 90’lı yılların sonunda, “Dünya’dan İslâmı kaldıracağız!” lâfı, Bedreddin Dalan’ın bu sözü ANADOLU için kullanması, NİKSON’un Amerika’ya yem olmak istemeyen AFGANİSTAN’da ve dünya çapında savaşan EL-KAİDE’nin “İkiz Kuleler”i indirmesinden sonra, “Bizim hayat biçimimize saldırıyorlar!” diye İSLÂM’ı ne türlü gördüklerini açıklaması, 28 Şubat Kararları’nın “Bin yıl da sürse mücadelemiz sürecek!” diye İSLÂM’ı hedef alması; sene 2012 - 1923’den bugüne, renkten renge koyulaşıp açılarak süren temeldeki asıl aynıdır... VAR OLUŞ savaşında, bu asıl karşısındaki ASİL, her türlü hareketi kendine bağlayan fikir? Kazanmaya mahkûm bir KADER sırrı olarak, düşüşleri de bu sırdan bilen bir HAYAT olarak biz bunu yaşıyoruz: B.D.-İBDA..."
- "1923 tarihini, “olmayan şeyleri kuru kuru sıralama” yerine İSLÂM’a muhatab anlayış’ın dünya görüşü hâlinde bir DEVLET Düzeni ifâdesi ile görmek isteme şansını söyleyebilen biziz: 1943’den sonra örgüleşmeye başlayan BÜYÜK Doğu İdeolocyası ile. KADER sırrını kurcalayan bir GAÎ yorumla işin içyüzüne temas ettik... Halen devam eden dışyüz ise, dibinde PAUL Gentizon’un ifâde ettiği makbul(!) mânâ: “Doğululuktan Batılılığa, İSTANBUL’da Asya kıyısından Avrupa kıyısına geçildiği ölçüde kolaylıkla geçtiği, uzun yüzyıllardan sonra kökleşen Doğu anlayışı yerine, çok kısa zaman içinde Batı anlayışına geçildiği”...
Bugünkü durumunuz ve yaptıklarınızla övünülecek bir şeyiniz yoksa daima geçmişinizle övünürsünüz, geçmişinizde de övünülecek bir şeyiniz yoksa övünülecek bir geçmiş uydurursunuz.
Varoluşçuluk 68 kuşağıyla birlikte dünyayı baştan başa saran bir uygulamaya dönüşmüştür. Kimileri bunu her şeye boş vermek biçiminde, kimileri de her şeyi ciddiye alıp kendi kaderini oluşturmak için savaşmak biçiminde anlamış ve uygulamışlardır.
O dönemde kimileri hippi oldu, kimileri devrimci oldu işte...Kitabı okudu
Sivas faciasından iki gün veya üç gün sonra, birtakım câniler, Erzincan'ın Başbağlar Köyünü basmışlar, orada 32 Sünnî vatandaşımızı, hayvanlarıyla birlikte yakarak kaçmışlardı. Başbağlar'da bazı evlerin duvarlarına, kocaman harflerle beyinlerinin ve yüreklerinin karanlığını yazmışlardı. "Sivas'ın intikamını aldık!" demişlerdi.
O tarihte Erzincan Valisi, rahmetli Recep Yazıcıoğlu idi. Yazıcıoğlu Denizli'ye tayin olduğunda orada kendisine o Başbağlar faciasını sormuştum. Bana "Ben Başbağlar köyünü basarak 32 vatandaşımızı yakanları bularak adalete teslim ettim. O tarihte, Erzincan savcısı devrimci ve ilerici bir kimseydi. Aramız yoktu. Benim yakalattığım cânileri "Ben bu Valinin tutup getirdiği kimseleri tevkif edemem!" diyerek serbest bıraktı. Onlar da yurt dışına kaçtılar. Dikkat ediyor musunuz bizim basınımız, Başbağlar faciası üzerinde hiç durmuyor. "Bu köyü kim bastı? 32 vatandaşımızı kim yaktı?" diye hiç sormuyor. Kimse caddelere çıkarak Başbağlar dehşetini telin için yürümüyor. Kâtiller bulunsun! diye bağırıp çağırmıyor. Niçin? Yani Sivas'ta yakılanlar insandır da, Başbağlar'da yakılanlar 32 sayfalık kullanılmış, eskimiş, yırtılmış bir çocuk defteri midir? Şimdi varsa yoksa Sivas! Burada bir oyun var!" demişti.
12 Eylül 1980 darbesiyle, Türkiye yeni bir döneme girdi. Hukuk örtüsü altında, büyük zulümler yapıldı. 12 Eylül 1980 darbesi, hakkın, hukukun, adaletin, asaletin tepelendiği bir dönemin başlangıcı oldu. Demokratik nizam, altüst edildi: TBMM kapatıldı. Bütün siyasî partilerin ve derneklerin kapısına kilit vuruldu. 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. 50 kişi asıldı. 300 kişi, şüpheli şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü anlaşıldı. Cezaevlerinde 299 kişi hayatını kaybetti. 43 kişi intihar etti. vs. vs...
Ordumuz bütün çekişmelerin, siyasî ihtirasların üstünde tutulmalı. Bunun sayılamayacak kadar faydaları var. Çünkü vatanımızın, milletimizin, istiklâlimizin ve bütün hürriyetlerimizin teminatı, ordumuzun varlığına ve gücüne bağlı.