Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fatma Nur

Fatma Nur
@koprudenonce
tıbbiyeli, merak ili heves ilçesinde meskun biri.
İnsan yerle gök arasındadır, ne tam olarak yere, ne tam olarak göğe aittir. İnsan akılla şehvet arasındadır, bu ikisinden birinin alanında kalanı artık insan diye adlandıramayız.
Sayfa 13 - yeryüzü ve gökyüzü arasında insan, doğu ve batı arasında İslam ifadesini çağrıştırdı :)Kitabı okuyor
Reklam
Oysa insan olmak iki zıt taraftan birine ait kalmakla mümkün değil. İnsan demek ünsiyet sahibi olabilen, ünsiyet kurabilen demek. Tıpkı seninle benim kurduğum ünsiyet gibi birçok ünsiyetin ürünüdür insan.
Nasıl siyasal devrimlerde toplumlar farklı rejimler arasında bir seçim yapmak zorunda iseler, bilimsel devrimlerde de bilim toplulukları farklı bilimsel dünya görüşleri arasında bir seçim yapmak durumundadırlar. Bu seçimi etkileyen ögeler de temelde sosyolojik ve psikolojiktir; çünkü bilimsel bilgi onu üreten kişilerin inanç ve tercihlerinden soyutlanamaz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Allah kendi seçimimizle kul olmamızdan başka bir şey istemiyor bizden. Allah'a yakın olan hiçbir kul, kulluk unvanından daha büyük bir unvanla Allah'a yaklaşmamıştır.
Sayfa 208Kitabı okudu
Araç ve nedenler açısından ne kadar bolluk olursa olsun, zafer, ancak Allah katındandır ve O'nun yardımıyla gerçekleşebilir.
Sayfa 208Kitabı okudu
Reklam
Çünkü hayatında kendi aklı ve görüşünü esas alan insan ile herhangi bir ilave veya eksiltmede bulunmadan Rabbinden geleni esas alan insan arasındaki yegane fark vahyin hakikatidir.
Demek ki iman ettikten sonra, Allah sevgisi ancak O'nun maddi-manevi nimetlerini ve azametini çok düşünmek, kalb ve dil ile O'nu çok zikretmekle vücuda gelebilir. Bunlar ise ancak zaman zaman gerçekleşen ve tekrarlanan uzlet, halvet ve dünya meşguliyet ve gürültülerinden uzaklaşma ile mümkün olabilir. Müslüman, bunları gerçekleştirdiğinde ve bu vazifeyi hakkıyla ifa ettiğinde kalbinde muazzam bir ilahî muhabbet yeşerir. Bu sevgi, her zorluğu kolaylaştıran, her tuzağı bertaraf eden, her çeşit eziyet ve işkenceyi önemsiz hale getiren ve kişiyi her türlü alay ve tahkire karşı güçlü kılan bir sevgidir. İşte bu, müslüman davetçinin kuşanması gereken en büyük silahıdır.
Hz.Muhammed'in (s) iş ve sorunları yönetmedeki hikmeti
Resulullah'ın(s) bu meziyetini, onun dehası ve zekasından ziyade Allah'ın kendisine bahşetmiş olduğu risalet ve nübüvvete bağlamak gerekir. Zira onun kişiliğini oluşturan birinci esas peygamberliktir. Deha, beceri ve zeka ise bu esasa bağlı olarak ortaya çıkan tali unsurlardır.
Ahmed ve Taberanî, Mesruk yoluyla Hz. Aişe'nin şöyle dediğini rivayet ederler: "Neredeyse, Resulullah, Hatice'yi anıp övmeden evden çıkmıyordu. Bir gün yine onu övünce, kıskanıp şöyle dedim: 'O yaşlının teki değil miydi? Allah onun yerine sana daha iyisini vermedi mi?' Bunun üzerine Resulullah kızdı ve şöyle dedi: 'Hayır, vallahi Allah ondan daha iyisini bana vermedi! İnsanlar beni inkar ederken o bana iman etti, insanlar beni yalanlarken o beni tasdik etti, insanlar beni her şeyden mahrum bırakırken o bana malıyla destek oldu ve Allah diğer kadınlardan değil ondan bana çocuk verdi.' "
Sebep sonuç arasındaki ilişki, bir iktiran (birbirine neden olma değil, bir arada olma) ilişkisidir... İktiranın sırrını ise her şeyi yaratan yüce Allah'dan başkası bilemez.
Reklam
Sebep sonuç ilişkisi olarak bildiğimiz ilişki, sürekli bir iktirandan(birliktelikten) öteye geçemez. Bu iktiran önce olaylar için bir izah şekli olarak kullanılıyor, daha sonra da illet haline dönüşüyor. Bu iktiranın sürekliliğinden, tabiat kanunları olarak bilinen kanunlar çıkarılıyor.
Gaybî hakikatlerin İslam'dan alınması, İslam'ın tümüyle yok olması demektir. Zira İslam'ın ana kaynağı olan ilahî vahiy, gaybî hakikatlerin ve mucizelerin zirve noktasıdır. Hiç şüphe yoktur ki, doğa kanunlarına ve modern bilime uymuyor diye Hz. Peygamber'in mucizelerini inkar eden, ölümden sonra dirilmeyi, hesabı, cenneti ve cehennemi haber veren ilahî vahyi de inkar eder.
Hz. Peygamber'in siyerinden amaç, İslam hakkında teorik bilgilere sahip olan müslümanın, müşahhas bir İslam tasavvuru kazanmasıdır.
Anadolu'nun kurtuluş savaşı, ruh cephesinde henüz yapılmadı. Asya'nın ilk çağından arta kalan sefaletine vâris çocukları, bu topraklarda kurdukları devletin ruhuna sahip olamadılar.
Yüzyılımızda hedefimizi dış dünyayı keşfe ayırdık. Bu keşifler şehvet ve arzularımızın kabarmasına ve sonuç olarak da daha fazla endişeye, sarsıntıya ve üzüntüye neden oldu. Çünkü dış dünyayı keşfederken iç dünyamızdan olduk. Asıl önemli olan mutluluk kaynağımız zihnî mutlulukları bir kenara bıraktık.
Sayfa 199Kitabı okudu
101 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.