Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kozmopolit
İskenderiye Batı dünyasının tanık olduğu en büyük kentti. Tüm toplumlardan insanlar buraya yaşamaya, ticaret yapmaya, öğrenime gelirdi. Herhangi bir gün limanına bakılacak olsa, tüccarları, turistleri ve öğrenime gelmiş hocaları görmek mümkündü. Burası Yunanlıların, Mısırlıların, Arapların, Suriyelilerin, Yahudilerin, Perslerin, Fenikelilerin, Nübyelilerin, Gallilerin ve İberyalıların eşya ve fikir değiştokuş ettikleri bir merkezdi. Belki burada kozmopolit sözcüğü gerçek anlamına kavuştu: Bir ulustan değil, evrenden, Kozmos'tan (*) gelen herkes, bir başka deyişle, "evren ya da Kozmos yurttaşlığı” anlamında kullanılıyordu.
Sayfa 356 - On Üçüncü Bölüm - Dünya’yı Kim Temsil Ediyor? | (*) Kozmopolit sözcüğünü Platon'u eleştiren rasyonalist felsefe yanlısı Diyojen bulmuştu.Kitabı okudu
Doğanın her yanı bize büyük bir gizi açığa vuruyor ve hayranlık duygumuzu kamçılıyor. Theophrastus haklıymış. Gerçek evrenden korkanlar, ne idiği belirsiz bilgiyi tafrayla satmaya kalkanlar, kolay edinilen batıl inançların konforuna sığınacaklardır. Dünyayla göz göze gelmektense ondan gözünü kaçıranlardır bunlar. Oysa Kozmos'un dokusunu ve yapısını keşfetme cesaretini gösterenler, kendi istek ve önyargılarına uygun bulmasalar bile en derin gizlerine inebileceklerdir.
Sayfa 353 - On Üçüncü Bölüm - Dünya’yı Kim Temsil Ediyor?Kitabı okudu
Reklam
Sevişin efendiler!
Prescott şöyle diyor: "Çocuklara karşı fiziksel sevgi gösteren ve evlilik öncesi seks ilişkilerine karşı anlayışlı davranan bir toplumun fiziksel şiddete başvurma olasılığı yüzde 2'dir. Bu ilişkinin rastlantılara bırakılması halinde olasılık bire 125.000'dir. Duruma göre değişkenlik gösteren bir olasılık oranının böylesine yüksek ve kesin sayıya ulaştığı başka bir alan bilmiyorum." Çocuklar sevilip okşanma gereksinimini açlık gibi hisseder, yetişkinlerdeyse cinsel ilişki isteği güçlü bir ihtiyaçtır. Eğer Prescott söylediklerinde haklıysa, nükleer silahlarla etkili doğum kontrol haplarının bulunduğu bir çağda çocuklara sert davranmak ve cinsel ilişkileri baskı altında tutmak insanlık suçlarıdır. Bu konuda daha derin incelemeler yapmak gereklidir. Bu arada her birimiz, geleceğin dünyasına kişisel ve kesinkes bir katkıda bulunmak üzere çocuklarımıza şefkatle sarılalım...
Sayfa 351 - On Üçüncü Bölüm - Dünya’yı Kim Temsil Ediyor?Kitabı okudu
Din ve bilim karşı karşıya,
Nöro-psikolog James Prescott sanayi öncesi 400 toplulukta yaptığı incelemelerde, fiziksel sevgiye yer veren kültürlerde yetişen çocukların şiddete eğilimli olmadıklarını görmüştür. Çocukları fazla öpüp sevmeyen toplumlarda bile eğer yetişkinlerin seks ilişkileri baskı altında değilse, gençler şiddete yönelmiyorlar. Prescott'ın kanısınca, bireyleri yaşamlarının en azından bir ya da iki kritik dönemlerinde, başka bir deyişle, çоcukluklarında ya da erginlik yaşlarında bedensel sevgiden yoksun bırakan kültürlerde, şiddete yataklık eden bir ortam gelişiyor. Fiziksel sevgi gösterilen kültürlerde hırsızlık, kitlesel din örgütlenmeleri ve kıskançlık tohumu taşıyan zenginlik gösterisine rastlanmamaktadır. Çocukların dövüldüğü yerde kölelik, cinayet, düşmanları sakatlama, işkence, kadınları hor görme ve günlük yaşama olağanüstü varlıkların müdahale ettikleri inancı hüküm sürmektedir.
Sayfa 351 - On Üçüncü Bölüm - Dünya’yı Kim Temsil Ediyor?Kitabı okudu
Çok bilmek, çok zeki olmakla eş değildir. Akıl yalnızca bilgi demek değildir, aynı zamanda yargıdır.
Beni ve bizi en çok bilimde ararım,
Kozmos henüz dün keşfedildi. Bir milyon yıl boyunca herkes Dünya'dan başka bir yer olmadığını düşünüyordu. Derken, türümüzün yeryüzündeki ömrünün yüzde birinin onda birine eş süresinde, Aristarkhos'tan günümüze dek uzanan kısa bir zaman diliminde evrenin merkezi olmadığımızı ve evrenin varoluş amacının üzerimizde toplanmadığını üzülerek öğrendik. Evrenin merkezi ve kuruluş amacı olmadığımızı ve sonsuzlukta kaybolmuş küçük ve kırılgan bir dünyada yaşadığımızı fark ettik. Ve sonsuzluk, yüz milyar galaksi ve milyar trilyon yıldızla bezenmiş bir kozmik okyanusta sürükleniyor. Cesaretimizi toparladık ve yavaşça kozmik okyanusun sularına ayaklarımızı daldırdık ve okyanusun bizi çektiğini gördük. İçimizden bir ses Kozmos'un yuvamız olduğunu söylüyor. Yıldız külünden yapıldık. Kökenimiz ve evrimimiz uzak kozmik olgulara bağlı. Kozmos'un keşfi bir kendini keşfetme yolculuğudur.
Sayfa 336 - On Üçüncü Bölüm - Dünya’yı Kim Temsil Ediyor?Kitabı okudu
Reklam
Radyo astronomi doğal bir teknolojik yoldur. Hemen her gezegenin atmosferi, bu atmosferin yapısı ne olursa olsun, radyo dalgalarına karşı saydam bir ortamdır. Radyo mesajları yıldızlar arası gaz tarafından fazla emilmez ya da itilmez. Örneğin, San Fransisco ile Los Angeles arasında sis, görüş olanaklarını, optik dalga uzunluklarının birkaç kilometre mesafeye inmesi nedeniyle azaltırken, radyo istasyonu yayınının güzelce dinlenebilmesi gibi, yıldızlar arası radyo mesajları da atmosferden etkilenmez. Akıllı varlıkların eseri olmayan birçok doğal kozmik radyo kaynağı da söz konusudur; pulsarlar, kuasarlar, gezegenlerin radyasyon kuşakları ve yıldızların dış atmosferleri bunlar arasındadır. Öte yandan, radyo, elektromanyetik tayfın da geniş bir bölümünü oluşturur. Herhangi bir dalga uzunluğundaki radyasyonu saptayabilen bir teknoloji, kısa bir süre sonra tayfın radyo bölümüyle karşılaşır.
Sayfa 316 - On İkinci Bölüm - Gök Kıtası AnsiklopedisiKitabı okudu
Arecibo Gözlemevi yakınımızdaki bir yıldızın gezegenindeki benzer bir gözlemevine Britannica Ansiklopedisi'nin tamamının metnini birkaç hafta içinde yollayabilir. Radyo dalgaları ışık hızıyla giderler. Bu da, yıldızlar arası bir yolculuğa çıkan en süratli uzay aracımızdan 10.000 kez daha büyük bir hız demektir. Radyo teleskoplar, dar frekans dalgaları üzerinden öylesine yoğun sinyaller yayınlar ki, çok geniş yıldızlar arası mesafelerde bile alınabilir. Arecibo Gözlemevi, Samanyolu Galaksisi'nin orta yerinde 15.000 ışık yılı uzaklıktaki bir gezegende kurulmuş benzer bir gözlemeviyle iletişim kurabilir. Yeter ki radyo teleskopumuzu hangi noktaya yönelteceğimiz bilinsin.
Sayfa 315 - On İkinci Bölüm - Gök Kıtası AnsiklopedisiKitabı okudu
Güneş sistemimizdeki herhangi bir gezegende gelişmiş bir teknik uygarlık bulunduğunu sanmıyoruz. Bizden 10.000 yıl gerideki bir teknik uygarlığın teknolojisi hiç de ileri sayılamaz. Bizden az ileri bir teknik uygarlık varsa bizler Güneş sistemini keşfe çıktığımıza göre, o uygarlığın temsilcilerinin şimdiye dek yeryüzüne inmiş olmaları gerekirdi. Öteki uygarlıklarla haberleşebilmek için yalnızca gezegenler arası uzaklıklar için değil, yıldızlar arası mesafelere de uygun düşen bir iletişim yöntemi bulmalıyız. Bu yöntemin ekonomik bakımdan ucuz olması, bu sayede büyük miktarda bilgi gönderip getirebiliriz. Hızlı olmalı, çünkü bu sayede yıldızlar arası bir diyalog mümkün olabilir. Bu haberleşme yönteminin izlemesi gerektiği yol ne olursa olsun, herhangi bir teknolojik uygarlık bu yolu bulacaktır. Büyük sürpriz: Böyle bir yöntem bulunmuştur bile ve adı radyoastronomidir.
Sayfa 314 - On İkinci Bölüm - Gök Kıtası AnsiklopedisiKitabı okudu
Biz, tüm teknik uygarlıkların ortak bir dili bulunduğu kanısındayız. Bu ortak dil, matematik ve bilimdir. Doğa yasaları her yerde aynıdır. Uzaktaki yıldızlarla galaksilerin tayfları Güneş'in ya da ona göre hazırlanmış laboratuvar deneylerindekilerin aynıdır. Evrenin her yerinde aynı kimyasal elementlerin varlığının yanı sıra, atomların radyasyon emiş ve yayışında geçerli kuantum mekaniği de her yerde aynıdır. Birbirinin yanından geçerek dolanan uzak galaksilere egemen çekim gücü fiziği yasalarının aynısı, yeryüzüne düşen elmaya ya da yıldızlara doğru yol alan Voyager uzay gemisine de egemendir. Yükseliş halindeki bir uygarlık tarafından anlaşılması için gönderilen yıldızlar arası bir mesaj kolaylıkla deşifre edilebilir.
Sayfa 314 - On İkinci Bölüm - Gök Kıtası AnsiklopedisiKitabı okudu
Reklam
Bu kitaba bir göz attığınızda, başka bir insanın seslenişini duyarsınız; binlerce yıl önce ölmüş birinin sesidir bu. Binlerce yılın geçtiği zaman köprüsünün ötesinden yazar, kitabı aracılığıyla size, zihninizin içine, açıkça ve sükûnetle bir şeyler aktarıyordur.
Sayfa 296
Uykuda bile beyin nabız gibi atar, kalp gibi çarpar ve kıvılcımlanır. Bunları insan hayatı sürdürme gibi karmaşık görevi nedeniyle yapar; rüya görerek, anımsayarak, düşünerek. Düşüncelerimiz, düşlerimiz ve zihnimizde kurduklarımız, fiziksel bir gerçeğe dayanırlar. Bir düşünce, yüzlerce elektrokimyasal dürtüden oluşur. Nöronlar düzeyine indirgenebilsek, süslü işlemeler gibi karmaşık gelip geçici şekillere tanık olabilirdik. Bu şekillerin biri, çocukluğumuzdaki köy patikasında aldığımız bir leylek kokusunun anısal kıvılcımından geliyor olabilir. Bir başkasıysa, «Eyvah, anahtarlarımı nerede bıraktım?» sorusunun heyecan dalgasından doğmuştur.
Sayfa 293
İnsanlar tanrıların rüyalarından doğmazlar; tanrılar insanların rüyalarından doğabilirler.
"Fakat anlamadıkları her şeyin nedenini tanrıya bağlarlarsa tanrısal işlerin sonu gelmez. " Hipokrat
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.