Peçorin… İnsanlar mı kötü kalpliydi yoksa Peçorin mi? İnsanlar mı onu böyle hırçınlaştırmıştı yoksa en başından dünyaya sitemkâr mıydı? İkisinin de payı var esasen, tüm yükü bir tarafa yüklemek adaletli olmaz. Çünkü Peçorin’e göre değildi bu dünya, sıradan bir hayat biçilemezdi ömrüne. Her insan gibi düz bir yol değildi düşlediği, yer yer çukurlu ve yokuşlu bir yoldu onunkisi. Çabalamasa, diğer insanlar gibi olacaktı; o da çabalamayı seçti, başına bela açacak olmasına rağmen. Tutku arıyordu, heyecan arıyordu; ufacık yaşam belirtisi arıyordu bedeninde. Kendi çukurunu da yokuşunu da kendisi yarattı. Hem insanlar onun tutkulu ruhunu anlamadı hem de bu dünya dardı ona. Yoldan yola savursa da kendini, yine dardı. Ölmek korkutucu gelmiyordu ona, ölmeyi dileyecek kadar kayıtsızdı hayata. İnsanların canını yaktığında, kendi buz kesmiş canını hissediyordu o. Yaşadığını hissettiriyordu ona verdiği acı. Sanki intikam almak istiyordu tüm insanlardan hırçınca: Beni neden anlamadınız, dercesine…