Ormana gittim çünkü bilerek yaşamak istedim. Yaşamın yalnızca asıl gerçeklerine yönelmek ve öğretmiş olduğu şeyleri öğrenip öğrenemediğimi görmek için ve bir de ölüm kapımı çaldığında, aslında hiç yaşamamış olduğumu düşünmemek için gittim ormana... Yaşamak öyle değerli ki, ne yaşamın kendisi olmayanı yaşamayı, ne de gerçekten gerekmediği sürece vazgeçmeyi istedim. Anlamlı ve yürekten yaşamak ve yaşamın tüm özünü içime çekmek, yaşama dair olmayan her şeyi hallaç pamuğu gibi atarak bir Spartalı gibi, azimli ve güçlü yaşamak, bir tırpanla otları biçerek genişçe bir patika açmak, yaşamı bir köşeye sıkıştırarak en küçük terimlerine sadeleştirmekti isteğim. Eğer yaşam alçak olduğunu kanıtlarsa, onun gerçek rezilliğinin içinde debelenmenin bir anlamı olmadığı için, değersizliğini bütün dünyaya açıklamak; yok eğer yüceliğini kanıtlarsa o zaman bunu deneyimlerle öğrenmek ve sonraki yolculuğumda dosdoğru bir şekilde hesabını verebilmekti amacım.
Bizi en derin uykumuzda bile terk etmeyecek şafağa dair tükenmeyen bir umutla, mekanik aletler olmadan, kendi kendimizi yeniden uyandırmayı ve uyanık tutmayı öğrenmeliyiz. İnsanın yaşamını bilinçli bir çabayla yüceltme konusundaki tartışmasız yeteneğinden daha umut verici bir durum yoktur. Güzel bir resmi boyayabilmek ya da heykeller yontabilmek ve böylece birkaç nesneyi güzelleştirebilmek de bir şeydir. Ancak, tam da içinde yaşadığımız ortamı ve atmosferi boyayıp yontabilmek tinsel açıdan yapabileceğimiz çok daha güzel bir eylemdir. Günün kalitesini artırabilmek ise, işte bu sanatların en yücesidir! Her insan, ayrıntıları önemseyerek, en üstün ve hassas saatinin beklentisini karşılayarak yaşamını değerli kılmakla görevlidir.