Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

rûberû

rûberû
@maviduvarim
“bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini”
Yüceler Yücesi: EL-AZİZ
Sâffât suresi 180. ayet-i kerimede Cenab-ı Hak kendisini "İzzetin Rabbi" olarak tanımlar. Bu durumda O "izzet" namına akıl ve hayalimize gelebilen/gelemeyen ne varsa hepsinin sahibi ve kaynağıdır. O'nun aziz kıldığını zelil edecek; zelil kıldığına da izzet verecek hiçbir güç yoktur. Allah'ın izzetinin idrakinde olmayanlar şeytandan bile daha aşağı mevkidedirler. Çünkü o dahi yemin ederken Allah'ın izzetine yemin etmiştir. (Sâd, 38/82)
Reklam
Görüp Gözeten: El-Müheymîn
Allah Teâlâ yarattığı mahlukatın varlığını sürdürebilmesi için gereken tüm şartları bilir, onları kollar, gözetir; amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder. Onları varlıklarını tehdit eden tehlikelerden korumak da bu ismin tecellilerindendir. Bu ismin kalp huzuruyla yakın ilişkisi vardır. Her şeyin farkında olan, tüm ihtiyaçlarımızı bilen ve onları gidermeye mutlak kudret sahibi olan, bizi en yakından gözetip kollayan bir Rabbimiz olduğunu bilmek; olmasını istediğimiz şeylerin bilindiğini, olduğunda O'nun ihsanı, olmadığında da O'nun takdiri olduğunu kabullenmek kâinatla kusursuz bir uyum içinde olmamızı sağlar. Huzurun kaynağı da budur.
Güven Veren: El-Mü'min
Bu ismin tecellisi olan güven, yeryüzündeki hayatın devamı için o kadar temel bir gerekliliktir ki "Allah Teala'nın Halık isminin tecellisi ile yarattığı bu Alemdeki hayat O'nun Mü'min isminin tecellisi ile devam etmektedir." denir. Çünkü güven duygusunun bitmesi yaşama arzusunun sona ermesine sebep olur, bu da hayatın sonudur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Güven Veren: El-Mü'min
İnsan kişiliğinin doğasını inceleyenler bize güven arayışının asıl ve temel bir ihtiyaç, korkunun ise psikolojik bütünlüğün zedelenmesinden doğan arızi bir hâl olduğunu söylüyorlar. İşte bu nedenle -ve çok şükür ki- Rabbimizin isimleri içinde "korkutan" anlamına gelen bir isim yokken güven veren anlamında "Mü'min" ismi var. Bu durum Allah'ın korkutmasının arızi ve şartlara bağlı; güven vermesinin ise zatının gereği, asli bir özellik olduğunu gösterir. Allah'tan elbet korkulur ama O korkuttuğu için değil. İnsanı Allah'tan korkutan şey kendi yapıp ettikleri ve davranışlarının neticesi olarak kendisine önceden bildirilen akıbetidir.
128 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Çatı Katı
Çatı KatıNihan Kaya
8.2/10 · 449 okunma
Reklam
Kimdi bu insanlar? Ne için yaşarlardı? Nasıl bir yaşayıştan gelmisine ait nasıl bir yaşayışa gidiyorlardı? Akşamları nasıl bir sofrada, kimlerle yemek yerlerdi, akrabalarını ne kadar sıklıkla, nasıl ziyaret ederlerdi, yaramazlık yaptıklarında çocuklarını nasıl azarlarlardı, etrafta kimse kalmadığında sevgililerine nasıl fısıldarlardı, hayatlarını ani etkiyle sarsan bir iç burukluğu yaşadıklarında kimlere açılırlardı? Hayattan beklentileri, korkuları, hayalleri, amaçları nelerdi? Zayıf yönlerini nasıl gizlerlerdi, artık kaldıramayacaklarını hissettikleri bir yükü omuzlandıklarında nasıl isyan ederlerdi, uzun bir otobüs yolculuğunda susadıklarında birkaç yudum suyu muavinden nasıl rica ederlerdi, yolda eski bir dosta rastladıklarında nasıl gülümserlerdi? Kimdi bu insanlar? Nasıl kavga ederlerdi, nasıl giyinirlerdi, nasıl konuşurlardı, ayakkabılarının bağcıklarını nasıl bağlarlardı, bir kalıp buzu buzluktan nasıl çıkarırlardı? Utandıklarında başlarını nasıl öne eğerlerdi. ince bir yağmur altında ıslandıklarında ne yapmayı tercih ederlerdi, gürültülü bir eğlencede yalnız kaldıklarında içlerindeki sessizliği nasıl yenerlerdi? Kısacası, kimlerdi?
Senin onların hayatı altında ezilip gittiğini hiç anlayamayacaklar, Gülbike. Yıkadığın her tabakta, ovaladığın her lavaboda seni bir kez daha öldürdüklerini hiç bilemeyecekler. Tozlu döşeme halılarında, kirli banyo fayanslarında devamlı silip süpürdüğünün kendi hayatın olduğunu fark edemeyecekler; ama sen susacaksın.
Gündüz ışığında başka, gece başka görünür hikayeler. Kışın başka, yazın başka görünürler bazen. Gündüz ışığı hakikidir, gece de elbet; ama ben her birinde evirip çevirip tekrar bakmak isterim içimdeki şeye. Yazılan her şey, okunma çağrısı çünkü.
Hikâyeler o zaman doğar: Artık sözcüklerle ifade edemeyeceğiniz kadar ağır bir şey tecrübe ettiğinizde. Bu, rahminize düşen bir çocuk gibidir gerçekten. Orada bekler, durduğu yerde ağırlaşır, büyür; artık taşıyamayacağınız kadar ağırlaştığında onu oradan çıkarmak, kaleme almak zorunda kalırsınız.
Bir kız çocuğuna kendisini değersiz hissettirmenin en kestirme yolu, dünyaya başkalarına hizmet etmek için geldiğini, varlığının kendinden menkul bir değeri olmadığını ona doğduğu günden, hatta öncesinden beri aşılamak olsa gerek.
Reklam
Çocukların acılarını, kendi çocukluğumuzdaki acıları anlayabilirsek, başka acıları anlamak da kendiliğinden geliyor.
Hangi yolu seçersem seçeyim, o yolu aydınlatan ışık içimde artık. O yolu aydınlatan ışık ve o yolu işaret eden tabii pusula, içimde. İkisi de bir tek noktayı gösterip aydınlatıyor ve orada her şeyimle; gören gözüm, duyan kulağım, anlayan ve düşünen dimağımla ben varım. Üzerinde durduğum şu yerin, dünyanın merkezi mi, yoksa ebediyette kaybolmuş bir nokta mı olduğunu bilmiyorum ve bilmek istemiyorum. Çünkü aldırmıyorum. Bildiğim tek şey burada iken sahip olduğum huzur ve saadet. Saadetim o kadar yüksek ki daha üstün bir hedefin peşinde koşmaya bile ihtiyacım yok. Saadetim, herhangi bir sona giden bir vasıta da değil. O; gidilebilecek en son nokta, ulaşılabilecek en büyük hedef. Kendi kendimin hedefi, kendi kendimin sebebi...
Ve işte o gece, bir kadını kollarımız arasında tutmanın ne iğrenç, ne de utanılacak bir şey olmadığını, bilakis erkek nesline bahsedilen en büyük nimet olduğunu öğrendik.
"Gözleriniz alev gibi parıldıyor. Kardeşlerimizin ise ne bir ümitleri, ne de o ümitlerini ifade eden ateşli bakışları var. Ağzınız çok keskin, kardeşlerimizinki ise yumuşak ve acz dolu. Başınız dimdik, kardeşlerimizin ise boyunları bile görünmüyor. Siz yürüyorsunuz, kardeşlerimizse sürünüyorlar. Biz de kardeşlerimizle kalıp onların zavallı ölçüleri ile takdis edileceğimize sizinle birlikte lanetlenmeyi tercih ederiz. Bize ne yapacaksanız hepsine razıyız, yeter ki bizi yanınızdan ayırmayın."
Ve aniden kendi ihtiyacımızı bizzat kendi ellerimizle tedarik etmiş olmanın bize büyük bir haz ve gurur verdiğini hissettik.
1.402 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.