Tabiat bir san'at-ı İlahiyedir, Sâni' olamaz.. bir kitabet-i Rabbanîdir, kâtib olamaz.. bir nakıştır, nakkaş olamaz.. bir defterdir, defterdar olamaz.. bir kanundur, kudret olamaz..
İnsan hüsn-ü zanna memurdur.
İnsan,
herkesi kendisinden üstün bilmelidir.
Kendisinde bulunan sû'-i ahlâkı,
sû'-i zan saikasıyla başkalara teşmil etmesin.
Ve başkaların bazı harekâtını,
hikmetini bilmediğinden,
takbih etmesin.
"Ve her bir risale, tek başıyla bir mürşid-i ekmeldir. Kalbi bozulmamış herhangi genç, bir risaleyi alıp dikkatle ve teslimiyetle okusa, daire-i inkıyada geliyor, ıslah oluyor."
(Barla Lâhikası - Risale-i Nur)
"Ve cihad-ı maneviyenin en büyük şartı da; vazife-i İlahiyeye karışmamaktır ki, "Bizim vazifemiz hizmettir, netice Cenab-ı Hakk'a aittir; biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz."
.. her söylediğin doğru olmalı,
fakat her doğruyu söylemek doğru değil.
Bâzı zarar verse,
sükût etmek...
Yoksa yalana hiç fetva yok.
Her söylediğin hak olmalı,
fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yok.
Çünki hâlis olmazsa sû'-i tesir etmekle hakk,
haksızlıkta sarfolur.
Evet kudret, insanı çok dairelerle alâkadar bir vaziyette yaratmıştır.
En küçük ve en hakir bir dairede, insanın eli yetişebilecek kadar insana bir ihtiyar, bir iktidar vermiştir.
Ferşten arşa, ezelden ebede kadar en geniş dairelerde insanın vazifesi, yalnız duadır.
Bir ailenin saadet-i hayatiyesi;
koca ve karı mabeyninde bir emniyet-i mütekabile ve
samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder.
Tesettürsüzlük ve açık-saçıklık,
o emniyeti bozar,
o mütekabil hürmet ve muhabbeti de kırar.