Bir kelâma muhatap olurken, insanın dikkat etmesi gereken dört husus vardır: mütekellim, muhatap, maksad, makam.
Yani, kim konuşuyor, kime konuşuyor, hangi amaçla konuşuyor ve ne konuşuyor?
Bırakın mesafeler olsun birlikteliğinizde. Bırakın dans etsin göklerin rüzgârları aranızda. Birbirinizi sevin ama aşkı pranga eylemeyin: Bırakın ruhlarınızın kıyıları arasında dalgalanan bir deniz olsun aşk.
Sözün kısası, iman hiç bitmeyen bir yolculuktur. Ama o yolculuğa henüz başladığı an 'meseleyi bitirdiği'ni sananlar vardır. Böylelerin benzini fazla zaman geçmeden bitmekte; hayat bineği tökezlemektedir.
"...Ne kadar düşündüm: 'Bunun arkasından mı, yoksa ötekinin mi, yoksa daha ötekinin mi arkasından gideyim?' Tahayyürde kaldım. Her birinde ayrı ayrı cazibedar hasiyetler var. Biriyle iktifa edemiyordum. O tahayyürde iken, Cenâb-ı Hakk'ın rahmetiyle kalbime geldi ki: 'Bu muhtelif turukların başı ve bu cedvellerin menbai ve şu seyyarelerin güneşi, Kur'ân-ı Hakim'dir. Hakiki tevhid-i kıble bunda olur. Öyle ise, en âlâ mürşid de ve en mukaddes üstad da odur. Ona yapıştım, nâkıs ve perişan istidadım elbette lâyıkıyla o mürşid-i hakikînin âb-ı hayat hükmündeki feyzini massedip alamıyor; fakat ehl-i kalb ve sahib-i halin derecatına göre o feyzi, o âb-ıhayatı yine onun feyziyle gösterebiliriz. Demek Kur'ân'dan gelen o Sözler ve o nurlar, yalnız aklî mesâil-i ilmiye değil; belki kalbî, ruhî, halî mesâil-i imaniyedir. Ve pek yüksek ve kıymetdar maarif-i ilâhiyedir."