Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.26
Kadir M
Kadir M
@mrmihci
Öğretmen
Yükseklisans
Diyarbakır
Gaziantep, 4 Şubat 1997
15 okur puanı
Mart 2020 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
İnnelillah ve inne ileyhi raciun...
Ön sözüne "Bu kitap münderacetı 1961 senesinde Son Havadis gazetesinde yayınlandı." cümlesiyle başlanılan kitabın 4. baskısını okumuş bulunmaktayım. İçindekiler kısmı haricinde kitap ne kadar güvenilir kaynaklar kullanılarak oluşturuldu teyit ve belgeleme yoluna gidilmeden oluşturulmuştur. İçindekiler kısmında dikkat çeken mesele ise "Devlet Başkanları", "Şehzadeler", "Askerler", "Sahabiler", "Veliler", "Sanatkarlar", "Filozoflar", "Politikacılar", "Bilginler", "Değişik", "Ve O" olarak sınıflandırmaya gidilerek bir fihrist oluşturulmuştur. bu içindekiler kısmı ve kitabın araştırma çerçevesine bakıldığında Son Havadis gazetesinin din- din adamı- dini şahsiyet ... gibi terimlerin açıklayacağı kişilerin hayatlarını hangi sözlerle noktaladığını dikkat çekme konusunda özenle bir aşılama yaptığını ifade etmek mümkündür.
Gurur ile taşıdığım Türkçülük ateşi savunucularını İki Onbaşı hikayesi ile "Onlar bir vazife için, vazifeden daha yüksek bir fikir için öleceklerini biliyorlar..." değerini bahşeden Atsız Ata. Kendisinden sonraki bu vazife erlerine Erkek, kız hikayesinde "Hayat kısadır... Neticeler çabuk alınmalıdır... Ve takıntılar insanı yürümekten alıkoymamalıdır." sözleriyle adeta bir hayat dersi vermektedir. Yapılması gereken durumun ehemmiyeti ve önemine göre belirlenmesi hususunda merhum Atsız Hasan Dayı hikayesinde sergilenen fedakarlıktan bir örnek gösterip biz Türk Milliyetçilerine yeni ufuklar duyurma yetisi kazandırmıştır.
O sarayda bulunca tanrılaşan erleri
Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek...
Hepsi sussa da, "Kür Şad" uzatarak elini
"Hoş geldin oğlum Atsız, kutlu olsun" diyecek...
Pal Maleter ile Başvekil Nagy anısına
Demir Perdenin çanağı... Bu çanağın bozuk LNB'si...
Diğerlerinden farklı mıydı? Hayır. Kanlı değil miydi? hayır. Özgür-hür irade mücadele mi etmedi? Hayır. Bu kez yakılan mermiler, topçu gülleleri yahut motorize birliklerin ateşleri sonrası boş kovanlar masum göz yaşları ile paslanmadı mı? Evet, ne masum kalmıştı ne de göz yaşı...
23 Ekim 1956 tarihi kızıl emperyalizme karşı ilk başlarda medeni ve basit bir öğrenci yürüyüşüne uyanmıştı Budapeşte halkı. Sabahın ilk ışıkları anlatıyordu o günün; içinde var olan puslu, sisli ve hafif yağmurlu bir tutamda ihtilali olacağını. "Rüzgar ile çığlar düşer dağdan vadiye..." Talebe toplantıları bildirilere, bildiriler nümayişlere uzanmıştı kısa zamanda. Ama görülmesi gerekilen bir gerçek vardır ki kelimeler ile bu gereçeği gün yüzüne çıkarmak oldukça güçtür. En mühim delili ise 23 Ekim 1956 da talebe nümayişi esnasında gökten zembille inen ellerinde pekte masum olmayan pankartlar bulunduranların kimler olduğu? Tasmalarının kimlerin elinde olduğu ve en önemlisi 13 gün içerisinde Budapeşte'yi Rus tanklarından temizleyen Hür Kossuth'ların dini akıl hocası 14. gün daha yeni rus birlikleri sınıra yakınlaşmamamışken bile Amerikan desteğiyle yugoslav elçilik binasına sığınmasını Kara emperyalizm ile kızıl emperyalizmin kavgalı düşman mı? Çıkarcı kardeş mi oldukları sorularını akıllara getirmektedir.
Okur Takip Önerileri
Güneşi Batmayan Ülkenin Güneşinin Sönüşü
Batılı İslam düşmanları yeri geldiğinde, kaba kuvvet ile, yeri geldiğinde çeşitli oyunlarla elde ettikleri İslam devletlerini, İslam milletlerini asırlarca sömürdüler. Amma velakin İslamın kılıcı yayıcısı ve koruyucusu olan Türkleri değil sömürmek İngiliz tarihindeki en rezil yenilgi aldıkları Kut-ul Amare olayı ile tüm dünyaya bir güzel reklam ettiler. Halil Kut Paşanın toprağı bol olsun. Aynı batılı tarihçilerin yazımlarında ve bizim batıcı tarih-çiplerin safsatalarında İngilizler kadim millettir. Soyluluk, geleneklere bağlı bir yenilikçilik ve en mükemmel olduklarını dünyaya yamamaya çalışmışlardır. İngilizlere göre insanlık üç kısma ayrılmış: Allah'ın insan olarak yarattıkları arasında onlar en şerefli, en zeki ve en yetkin donanımlı olanlarıymış. İkincisi, beyaz renkli Avrupalı ve Amerikalılarmış. Üçüncü kısım ise insan ile hayvani bir mahluk sıfatı taşırmış. Hürmete layık değil, hürriyet ve insan hakları gibi değerlerden istifade edemezlermiş. Hatta en komiği ise bu üçüncü kısım İngilizlerin himayesinde yaşamak onların idaresine girmek için yaratılırlarmış. :))) Neyse Allah'tan Türk'üz Elhamdülillah yoksa gandhi gibi yaradanın ırkını ingiliz falan sanıp şirke düşerdik.
İngiliz Câsûsunun İ'tirâfları ve İngilizlerin İslam DüşmanlığıM. Sıddık Gümüş · Hakikat Kitabevi · 20092,053 okunma
Emir Timur
Saltanatların fatihleri ve cihan hükümdarı olacak kaderlere sahip evlatlarına devlet yönetim ilkelerini miras bırakan Emir Timur. Bu ilkeler öyledir ki elinde tutan cihanı elinde tutar. Ellerinden kaçıran cihana rezil olur cinsten. Oğuz Ata'dan bu yana katlanılan tüm zahmet ve yorgunlukların siyaset ehli bir akıl ve tecrübeler ile yoğurulmuş
Kır iki yumurta tavaya pişir koy önüne... Güzel olmaz mı şöyle sahanda az pul biber doymamış yağların şahı 1 liralık besel hmm. Ne verebilir küçüklüğün özleminin yerini ? ... bu kapağın altında reklamı gibiydi soğuk ve serinletici. Çalıştırmadı hiçbir zaman bu serseri saksıyı zaten ne zaman elime bir kitap alsam amcamın inlemeleri başlardı. Öksürük insan adı verilen canlılarda ses tellerinin olduğu borudaki titreşim hafif kaşıntı yada ileri evresi olan kan kusma gibi sonuçlar doğurabilir. Amcamın ölümünü her öksürüğünde daha da kusursuzlaştırıyor ve planlarıma yenilikler getiriyordum. "Duyma" dedim kitabı okurken içimden yatsın zıbarsın geçer nasıl olsa. Üzülme dedim kendime birçok güzellikler var etrafında mesela güzel olmaya çalışan müşterisi bol sokak başı ablaları, patlak sokak lambaları altında karanlığı aydınlatan fişekler cuaralar... En vasatıda burnu beyaz şarap mantarı gibi koca ve delikler içinde bir o kadar da kırmızı şarap morluğunda olan güzel olmak isteyen alkolikler berduşlar vardı semtimde yıllar geçer yaz biter, güz biter, kış biter ama bu güzellikler olduğu yerde kalır. Hiç bitmez. Sesiz çığlıkların, mahalle başında katlanılan diz üstü eteklerin bir kavanoz zeytinin kıymetli bir kuru ekmeğin başlara taç edildiği seneryolar yazılır burada burası belalı bir gündüz zehir zemberek gecelerine dem vurur senin sokaklarının! Kaybeden delikanlıların romanı lime lime ufalanan hayatlarını toz edenlerin.
Kızıl çengelin paslı iğnesi!
Dünya solu yahut Avrupa temelli Bolşevik komünizmi toplumu değiştirmek için devrim adı verilen ihtilalin olmasının gerekli olduğu kadar ehemmiyet taşıyan nazik bir konu olduğu düşüncesindedirler. Kapitalizmden sosyalizme geçilmesi gerekilen tek alanın ekonomi olmadığı düşüncesini bir türlü geliştirip değişimin diğer alanlarda olması gerektiğini dünya kamuoyuna ifade edememişlerdir. Bu devrim adı verdikleri dönüşümün her ortam koşulunda değil, ancak koşulların olgunlaştığı zaman olabileceği inancındadırlar. İktidarın, bir azınlık tarafından ele geçirilmesinden yana olmamaları belki tek yaptıkları doğru olabilir. Devrim benim tabirim ile ihtilal; ancak kıvılcım tadında bir toplumsal karışıklık anında, egemen sınıfın önderliğinin etkisiz hale getirilmesi sonucu iktidarın ele geçirilmesinden, egemen sınıfında iyi örgütlendirilmiş eğitimli tabakaların en yücesi işçi sınıfı tarafından ele geçirilmesi şarttır ve özgür yaşamı tümüyle yaşamak demektir.
Okunması hakkında ilk sıralara konulması gerektiğini ifade edeceğim anlama ve kavramada farklılıklar yaratacak olan bir kitap. Yazar dilini sade ve anlaşılır tutmasına rağmen bazı söylemleri sadeliğin içinde karmaşık düşunceler içerisinde sürüklenmeye neden olabiliyor.
Savaş sadece savaş meydanında çarpışan askeri mi etkiler? Sorusuna cevap verebilecek nitelikte olan eser, savaş yıllarında cephe gerisindeki mücadeleyi ve getirdiği yıkımı, insanlar üzerindeki psikolojik harbi ele alan “ölenin ardından ölünmez” mottosunu işleyen bir eser. Savaş sırasında çekilen acıları kusursuz bir şekilde betimleyen Aytmatov cephe gerisindeki bir annenin yüreğinden anlatıyor.
Aytmatov romanda, Sovyetler döneminin kolektif tarımcılığınıda kelimelerle resmini çizmiştir. Stalinin kolhozlar için koyduğu ağır kuralları çiftçilerin çektiği acılara değinmiştir.
Abdulkadir MIHÇI
