Kimi aydınların, Balkan savaşlarından sonra Osmanlı Devleti'nin, artık esas itibariyle Türk ve Araplardan oluştuğuna bakarak, Avusturya - Macaristan modelinde olduğu gibi, bir Türk - Arap imparatorluğu haline getirilmesini düşündükleri anlaşılıyor.
Çalışmak zorunda olmayan ( aristokratlar çalışmayı küçük düşürücü sayar ) aristokratlar toplumsal işlerle ilgilenmek için yeterince boş zamana sahiptir.
Aristokratların toplumsal konumu hemen her zaman at yetiştiriciliğiyle bağdaştırılırdı; bu faaliyet çok maliyetli olduğu kadar aristokratik imgenin inşası açısından da belirleyiciydi.
ANLAŞILABiLME umudunu tüketen insanlar, dünyayla ilişkilerini beğenilme üzerine kurma eğiliminde oluyorlar, kurtulması güç bir tuzağa düştüklerini fark edemeden. Çünkü, beğenilmeyi merkez alan bir dünya, insanın kendi içinde giderek daha sıkı kilitlenmesine ve çıkışı bulunamayan bir yalnızlığaa gömülmesine neden olabilir. Dolayısıyla, kendini var hissedebilmenin tek yolu da beğenilmenin sürekliligini sağlamaya yönelik bir hayat tarzı. Beğenilme öylesi bir iptila ki bu ihtiyaç karşılanamadığında yaşanabilecek bozgundan kaçınmak için sergilenmekte olan performansın aralıksız sürdürülmesi zorunlu hale gelir. Bunun sonucu olarak, hayatını beğenilme üzerine kuran insanların derininde, çoğu zaman dışarıdan fark edilemeyecek kadar iyi maskelenmiş bir depresyon yaşanır.
İnsanlar, birbirlerine kendi senaryoları doğrultusunda roller verip, karşılarındakilerden bu rolleri gerçekleştirmesini bekler oldular. Sonuç, düş kırıklıkları, kızgınlıklar ve kendimizden kaynaklandığını bir türlü kavrayamadığımız yalnızlık.
Alışageldiğimiz düşünceleri altüst eden karşıtlıkların temelinde, içsel yaşantılarımızı normal konuşma diliyle anlatma zorluğu yatar. Çünkü içsel yaşantılarımız, konuşma dilinin sınırlarını fazlasıyla aşar.