İlk kez karşılaştığım ve çok beğendiğim bi yazım tekniği. Olaylar karakterin ve yazarın gözünden ayrı
ayrı anlatılıyor. Livaneli’nin bu roman için bu kadar uğraşmasına değmiş diyebilirim.
Affetmek ile intikam almanın o hırsı arasında kalmış bi insan. Yaşadığı acıların sorumlusuna duyduğu
garip bi acıma hissi ile öfkesi birleşmiş bir 12 Mart mağduru.
Darbe döneminde yaşanan acıları, ülkenin siyasi durumunu kitaba serpiştiren Livaneli, yine toplumsal
sorunlara değinmiş. Sadece fiziksel acıların değil aynı zamanda psikolojik sorunların git gide
büyüdüğü bu dönemde, İsveç’e mülteci olarak giden Sami’nin, yaşadığı psikolojik buhran sonucunda
hastaneye yatmasını ve orada olayların sorumlusu olarak gördüğü bakanın acınası haline şahit olması
ile başlayan bu romanda, intikam almak ile acımak arasındaki o ince çizgiye şahit olacaksınız.
Livaneli’nin usta kalemi ile hayat bulan bu roman sürgün yaşamını, ikilemde kalmanın çaresizliğini çok
başarılı bir şekilde aktarıyor. Dile kolay 29 yıl sürmüş bu kitabı bu hale getirmek.
Okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum
Mücevher gerekli bir emtia değildir. Ancak hayal, gerçeğe katlanmak için gereklidir. Temel gıda, giyinme ve barınma gibi bedene yönelik harcamalar eti, hayaller ruhu doyurur.
İnsanın kendini şımartması ruhsal dengesini sağlaması için şart. Çünkü ancak ruhsal dengeye sahip biri her sabah kendisini sorgulamadan yatağından kalkıp çalışmaya gidebilir.
Tezgahtarlığı zorluklarından biri tekrardır. İnsanın en zor dayanabildiği çalışma koşulu olan tekrar, sağlıklı bir aklın ani ölümüne neden olur. Aynı cümleleri aynı mimikler eşliğinde iki bin kez söylemiş olan tezgahtar, artık ne dediğini duymuyordur. Başka konular üzerinde yoğunlaşıyor, müşterisinin banka hesabında ne kadar gramı olduğunu ya da yanındaki ahçiğin vardik rengini tahmin etmeye çalışıyordur. Kendisini duymayan tezgahtar, konuşmasının hangi bölümünde olduğunu, karşısındakinin yüz ifadesinden anlar.
Gücün yozlaştıracağı, mutlak gücün mutlaka yozlaştıracağı, siyaset biliminin temel varsayımı iken, o gücün yaslandığı sermayenin pirüpak kalacağını düşünmek mantıklı sayılmaz, değil mi ?