Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Weltschmerz

Weltschmerz
@msll
Üslûb- u Beyan, Ayniyle İnsandır!!! Üç prenses annesi Ben bu dünyadan yalnızca geçiyorum sizin gibi kalıcı değilim… youtu.be/Vk9EWIorA38 youtu.be/_WusDuVFNrI youtu.be/1Fn7czCmVwc
lisans
İstanbul
10 Ekim 1985
1782 okur puanı
Aralık 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Sabitlenmiş gönderi
Sonunda uçamayacağınız gökler vaad edilmediyse size, boşu boşuna çamurlar içinde debelenmeyin…
Nilgün Bodur
Nilgün Bodur
Reklam
Benim de...
Uyku. İnsana verilmiş tek mucize. Kendinden geçmek. Gözleri kapatıp huzura dalmak. Ve uyandığında yeniden başlamak. Tek ihtiyacım buydu…

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Uyumak istedim. Hem de çok. Uyuyup unutmak... Kayra’nın yaptığı gibi. Onun gibi rüyalar görmek istedim. Ama bütün dünya sözleşmişti, bana gözlerimi kapattırmamak için…
Bedenime ihtiyaçları yoktu cehennemde. Ama bomboş bir zihni görünce çok şaşıracaklardı, şeytan ve adamları. Yeni alınmış bir okul defteri kadar boş ve temiz bir zihinle karşılaşınca Tanrı bile, insan imalatı hakkında oturup yeniden düşünecekti. Bir yerlerde hata yapmış olmalıydı. Ben hataydım. Altı milyarda bir gelen hata! Hazırdım iade edilmeye. Doğduğum günkü kadar temiz ve boş zihinle. İlk günkü kadar!
Reklam
Kimse bilmeyecekti, zihnime ateş ettiğimi. Kimsenin hayatı değişmeyecekti kendimi yok ettiğim için. On yıl sonra çok zengin bir kadın olacak Anita bile, bir ay sonra kanıksayacaktı hareketsiz bedenimi. Annemin pazar günleri bulmaca çözerken yüzüne astığı sakinliğe benzer bir ifadeyle silecekti vücudumu. Hiç doğmamış gibi olacaktım. Ve tek isteğim buydu!…
Dünyadan geçmektense, direk cehenneme gitmeyi tercih ettim her zaman.
Dönmek daha zordu terk etmekten ve hepsinden…
Sorular. Yanıtlar. Pişmanlıklar. Çığ gibi kovalıyordu beni, yamaçtan aşağı koşarken düşe kalka. Düştükçe büyüyordum. Düştükçe olgunlaşıyordum. Düştükçe yirmi dokuz yaşında biri oluyordum.
Brüksel’deki Moda Moda isimli sado-mazo barın müdavimlerinden birini tanımıştım. Evli ve üç çocuklu bir adam. İçinde önlenemez bir istek vardı gerçek bir kaltağa dönüşebilmek için. Tek arzusu bir fahişe olabilmekti. Koridorlarında dolandığım hastaneye geldiği zaman gecenin ilerisinde, derin kesiklerini diktirmek için, iç çamaşırından hijyenik ped
Reklam
“Ben çok hastayım Noah” dedim. Sesimi tam ayarlayamıştım. Yüksek çıkmıştı. “Yakında hiç hareket edemeyeceğim. Üçüncü kattaki odada ölene kadar kalacağım.” Ya Anita çenesine hakim olamayıp söylemişti ya da sarhoş olduğu için söylediklerimi anlamıyordu. Ama gördüğüm kadarıyla hiç şaşırmamıştı. “Ben kendimi buraya kapattım” dedi birden. “Ben hasta değilim! Ama kendimi bu eve kapattım.” Beklemiyorum Noah‘dan böyle bir cümle. Şaşırma sırası bendeydi. Demek ki kendini buraya, sahile, bu ülkeye kapattığını düşünüyordu. Çocukla aramızda hiç fark yoktu. Sadece ben daha dar bir yere sokuyordum vücudumu. O kadar. Hepimiz hapistik aslında, dünyada. Hepimiz de bir yerlere kapanmıştık, isteyerek. Farkımız var mıydı, uygar dünyanın mazoşist delilerinden? Kendilerine birilerinin zarar vermesinin, aşağılayıcı sözler söylemesinin hayalini kuranlardan farkımız var mıydı?…
Yok
Hepimizin her şeye geç kaldığını anlatmaya gerek var mı?
Bunlara tanıklık etmek benim görevim belki de. Bunun için dünyaya gelmişim. Bütün sonları, bitişleri görüp hepsinin arkasından ağlamak için!…
Yetmemişti hayal etmek. Bir de gerçek olsunlar istedim…
Her zaman için en çok sevdiğim söz, “Hiçbir şey için geç değildir!” cümlesi olmuştur. Bunu kendime tekrarlayarak, kaçırdığımı tahmin ettiğim vagonların asla bitmeyeceğine inanmaya çalışırdım. Oysa artık rahatlıkla diyebilirim ki her şey için çok geç!
“Ben böyleyim!” demek kadar korkunç bir söz yoktu.
10,3bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.