Sanatsal güzelliğin bir kez tadına varıldığında hayat değişir. Monteverdi Korosunu bir kez dinlediğinde hayatın değişir. Vermeer'i yakından bir kez gördünde hayatın değişir; bir kez Proust'u okuduğunda aynı kişi değilsindir artık. Neden dersen onu bilmiyorum…
-Mavi Sakal masalındaymışız gibi. Meyvalarla dolu bir bahçe fakat girilmesi yasak, kapısı kilitli bir oda.
-Bunun gibi bir şey. Yasaklanmış ağacın elması gibi.
Dualarının, gözyaşlarının boşa gitmesi mümkün mü?.. Kutsal bir sevginin, fedakâr bir sevginin sonsuz bir gücü olmaması mümkün mü?.. Oh, hayır!.. Bir mezarda gömülü olan yürek ne kadar tutkulu, ne kadar günah işlemiş, ne kadar isyancı olursa olsun, üstünde biten çiçekler bize, masum gözleriyle sakin sakin bakar... Bu çiçekler bize, yalnız sonsuz durgunluğu, “umursamaz” doğanın o büyük durgunluğunu anlatmazlar; onlar bize, aynı zamanda, sonsuz bir uzlaşmayı, ölümsüz bir hayatı da anlatırlar...
Ya sen Vasili İvanoviç, galiba sen de ağlıyorsun?.. Elden ne gelir, Hıristiyanlık yardım etmiyorsa, filozof ol, stoik* ol! Hem sen filozofluğunla övünmüyor muydun?..”
ZAMAN (bu bilinen bir şeydir) bazen kuş gibi uçarak, bazen de bir solucan gibi sürünerek geçer. Ama insanın, özellikle en hoşuna giden şey, zamanın çabuk mu yoksa ağır mı geçtiğini fark bile etmemesidir.