Rıza Nur, kendi cehaletini ve heyetin bu konudaki bilgisizliğini şöyle dile getirir;
Egedeki adaların bir kısmı Yunanlılara bir kısmı da İtalyanlara aitti. Buradalar Türkiye yapılacak bir dış saldırı için çok güzel bir askeri üst olma özelliğine sahip fakat,
Çanakkale boğazı'nın her iki yakasındaki iki ada'nın dışında diğerlerini almaya gerek yok.
Buraları alınca bizim ne işimize yarayacak ki?
Hem bu Ege Adaları Anadolu topraklarından çok uzaklarda ve bizimle alakası yoktur. Bizde olmadıktan sonra kimde olursa olsun, ister Yunan'da ister İtalyan da fark etmez...
Ey emin dost, bunun gibi yüz binlerce haller gelir. Sonra yine geldiği gibi gayb alemine gider.
Her günün hali, dünki günün haline benzemez. Haller ömür, zaman ırmak gibi akar, gider. Onu bağlayacak, akışını durduracak hiçbirşey yoktur.
Her günün sevinci, bir başka çeşittir. Her günün düşüncesinin başka bir tesiri vardır.
Ey genç, şu beden bir misafirhanede. Her sabah o eve koşa koşa yeni bir misafir gelir.
Sakın; "Bu misafir bana yük olur, kalır" deme. Biraz kalır, sonra yine geldiği gibigider, yokluğa karışır.
O görünmeyen cihandan, gayb aleminde gönlüne gelirse, onu misafir say, onu hoş tut, güler yüzle karşıla.
Hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
Ve rüzgâr.
Ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifirî korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim
gövdemi âlemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla Varedenin
eşref-i mahlûkat
nedir bildim.
Güz suları bizim şehrin önünden akar
Kış savunması
Bizim şehir üs öbür şehirlere
Dakka şimdi bir doğu kamerası
Ölümü çeken
Geleceği parmakların bir bir gösterdi
Yeşil bir harmani dizlerinde
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Beklenen
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim..
Belli bir bozgun yaşamışız
Her şeye ölüm dadanmış sanki
Kadınlar ki anne olmamak için direniyorlar
Erkekler ki savaşmayı tümden unutmuşlar
Çocuklar zaten hiç çocuk olmuyorlar
Çocukluk kalkmış dünyadan gibi
Her çocuk antik çağ filozoflarından bir kalıntı sanki.
Fatih şeyhi'nin ardından ağlamaktadır.
İstanbul'u fethetmenin bir son değil, bir başlangıç olduğunu o gece bütün ürkütücü boyutlarıyla idrak etmiştir.
Fethin bütün kördüğümleri keseceğini düşünmüştü.
Ancak fethin getirdiği sorumluluğun fetihten daha ağır olduğunu kimse söylememişti kendisine.
Vazifeye itilmişti adeta.
Biraz önce Şeyhiyle beraberken bir an hafiflediğini zannetmişti; şimdi sırtında bir dağın yükünü çekiyormuş gibi eziliyordu.
40-50 yaşlarında ki bir kumandanın bir zafer kazanması bir beldeyi fethetmesi normaldir, kolaydır ve olağandır;
Ama 21 yaşında bir delikanlının henüz sakalı bile bu resimdeki gibi böylesine gür olamaz.
Fatih Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin 1000 yıl evvel haber verdiği fetih mucizesinin mazharıdır.
Bu resimdeki yaşlı adamla, İslamiyet'in düşmanları bu büyük fetih mucizesi ne küçültmek istiyorlar; 21 yaşındaki genç Fatih Mehmet'in heybet ve ihtişamını basite döndürmek istiyorlar.
İşte biz safi kalp müslümanlarda böylesine bir düzene aldanmaktayız.
Müthiş bir tespit değil mi düşünün hiç 21 yaşında bir Fatih resmi gördüğünüz hatırlıyormusunuz?
Hatırlayamazsınız , yok çünkü...