Ölüme çok yaklaşmış, hastalıklarla boğuşan ve çocuklarının ilgi ve baskısından boğulan, okuduğum en huysuz karakterlerden biri olan Salih Demirci, yakın arkadaşı Rüstem'in ölümü ile geçmişe dönmeye, bir tür hesaplaşma yapmaya başlıyor. Yani flashbacklerle örülü bir metin. Çoluk çocuğunun, etrafindaki kimselerin pek bilmediği bu geçmişte, 2.
Büyük Defter / Kanıt / Üçüncü Yalan- Agota Kristof
Savaş, kimlik, göç, yıkım, şiddet, yoksulluk, ihmal, yas, ensest, taciz gibi bir çok yakıcı teması olan bir kitabın sizi çarpmaması olanaksız. Hele bu kitaba değer katan daha bir çok özelliği varsa. Örneğin; yazarın ana dili Macarca olmasına rağmen bu üçlemeyi yirmili yaşların ortasında öğrendiği
Traksiyon analizi adı verilen psikoterapi ekolünün kurucusu Eric Berne şöyle der:"Bütün Çocuklar prens ve prenses olarak doğar, sonra ebeveynleri tarafından kurbağalara dönüştürülürler."
Romanın bence en çarpıcı özelliği, mekan olarak aldığı ( İç Anadolu) bölgenin kültürel özelliklerini de oldukça etkili yansıtarak, dilin olanakları ve anlatıda ( müzikal) ritmin katkılarıyla oluşturulmuş unutulmaz diliydi. Çoğu zaman kendimi kimi zaman yükselen kimi zaman sakinleşen sürükleyici bir masalı dinler gibi hissettim.
İç Anadolu'da geçen romanda aynı köyden hısım-akraba- komşuluķ ilişkileriyle bağlı bir grup insanın üç kuşağı anlatılıyor. Çok sayıda karakter var. Bu karakerlerin bir çoğu başka metinlerde pratagonist olacak kadar güçlü. Bazı karakterlerin kente göçüşü okuru göç temasında düşünmeye sevk ediyor. Evlilik ve diğer kadın-erkek ilişkileri, ebeveyn- çocuk ilişkileri, isteseler de istemesler de kopmaz bağlarla bağlı olunan ve bir noktada bunaltan köylüler, hemşehrilerle ilişkilerin dinamiği romanın ritmini sürekli canlı tutuyor.
Ilk sevdiği kızla evlenemeyen, sonrasında evli- bekar demeden, nice kadının canını yakan Feramuz, Feramuz'a varamayan, çocuklarının kaybıyla sınanan Kumru ve Selver karakterleri metni sırtlayıp götüren, merak unsurunu yükselten karakterler.
Romanda bir de yoksulluk teması var ki; epey ağır ve gerçek. Içinden çıkılması ne kadar zor olsa da tüm karakterler ondan kurtulmaya çalışıyor, oysa bir karabasan gibi herkesin göğsüne, kafasına, içine oturup çöreklenmiş, nefes aldırmıyor. Yazar bu karakter, olay bolluğunun içinde bu gerçeği böyle etkileyici yansıtabildiği için de alkışı hak ediyor.
Romanda Latife Tekin'in " Sevgili Arsız Ölüm" tadı da var, ama kendine özgü. Ethem Baran okumaya devam.
KöhneEthem Baran · İletişim Yayınları · 202426 okunma
Bu karşılaşmayı, kadının sesini ve o küçük tebessümünü sakin sakin değerlendirmeye, kafasının içinde evirip çevirmeye ihtiyacı vardı. Tanışıklığın sindirilmeye ihtiyacı vardı.