Çünkü kadınlar, gerçeklikle karşılaştıklarında küçük narin çiçekler gibi sağa sola savrulan hayalleriyle mucizelere inanan genç kız kalpleri hakkında hâlâ ne hatırlayabilirler ki?
Eğer karşılıklı oturup, tek kelime etmeden birbirimize baksak, o saatte gölgeler içindeki, birbirine benzeyen yüzlerimiz onları daha önce hiç öyle görmemişiz gibi yaşlı, yabancı ve uzak görünür. Sanki birbirimize yıllar sonra uzaktan bakıyormuş gibi oluruz. Ama sen şu an sessizlik istemediğini söylüyorsun, çünkü sessizliğe gömülünce saat, zamanını kaygılı bir biçimde yüz küçük parçaya ayırıyor ve soluklarımız tıpkı hasta bir adamım solukları kadar sesli çıkıyor.
Ve başkasına söylemeyeceğini bildiğim için bir tek sana açabileceğim bir şey daha var: Artık okumuyorum. Haftalardır hiçbir derse girmedim, kitaplarım toz içinde öylece duruyor. Nedenini bilmiyorum, ama artık ders çalışamıyorum, hissizleştim, buradaki hiçbir meslek beni çekmiyor, çünkü bu korkunç ve boğucu yalnızlık duygusundan kimse beni çekip çıkarmıyor. Burada hiçbir şey istemiyorum artık, her şeyden tiksiniyorum. Bastığım her taştan nefret ediyorum, odamdan, karşılaştığım insanlardan nefret ediyorum, şiddetli soğuğun nemiyle yüklü kirli havayı solurken işkence çekiyorum. Buradaki her şeyden boğuluyorum, tükeniyorum. Bataklığa gömülür gibi batıyorum. Belki çok gencim, çok güçsüz olduğum kesin zaten. Yumruklarım yok, iradem yok, işleri başlarından aşkın insanların arasında bir çocuk gibi duruyorum.