Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bitkiciokur

"Analar, keçilerin sütleri sayesinde ölümün pençesinden kurtarıyorlardı çocuklarını. Balkanlar' da insanlarla keçiler arasındaki bu sevgi saf, tam, kutsal bir sevgiydi. Farklı mezhepler ve milliyetlerden insanlar keçiler aracılığıyla yaklaşıyorlardı birbirlerine. Bu insanlar Tan­rı'nın var olmadığına inandırılmak istendikçe, Tanrı'nın, bu dünyaya, hayatı uzatmak için gönderilmiş keçiler aracılığıyla var olduğuna daha çok inanıyorlardı."
Reklam
Keçiler yaşantımızın bir parçası olmuştu sanki. Bu Balkan ülkelerinde, insan bir hayvana böylesine yaklaş­mamış, onunla böylesine bütünleşmemişti hiçbir zaman. Ke­çileri ve insanları diri tutan kendini koruma içgüdüsü, kırıla­bilmesi mümkün olmayan bir kolektif direnme gücüne dö­nüşmüştü.
"Ancak yanlış bilgilenmiş insanlardır geleceği tozpembe göre bi­lenler" derdi bize, çoğu zaman.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Keçileriyle birlikte kente inme­ye, ağır aletler kullanmaya, çelik gibi tavlanmış işçi sınıfına dö­nüşmeye zorlamak için, kardeşlerinin dağlarından kovalandı­ğını gördüğünde Çanga, birilerinin, bu gezegenin düzenini kasten paramparça etmek istediklerini düşünmüştü: Onları do­ğaya aykırı topluluklar içinde yeni bağlarla tekrar yeniden bir­leştireceğiz diye evlerini, mallarını, ailelerini niçin darmadağın ediyorlardı? Dağlarda kalmış, keçilerden başka hiçbir şeyi ol­mayan dağ insanlarını kente inmeye ve tez elden yeni işçi sını­fına dönüşmeye niçin zorluyorlardı?"
Herkesin fikri kendine ama bizde de bir imparator var sanki
"Onlardan şunu çı­kardım, mücadele gelip geçer, uzun süren bölünmeler biter, uzun süren birleşmeler bölünür, ülkenin iradesi bir imparatorun elinde olmalıdır, ülke imparatorun evidir, ev imparatorun ülkesidir, bu sebeple ülkeyi tüm kalbiyle yönetir. Ülkeyi bir parti yönetirse herkesin söyleyecek bir sözü olur, işler karışır, kayınpeder soğuktan, kayınva­ lide sıcaktan şikayet eder, sonunda işler sarpa sarar."
Reklam
Dedem, "Eğer onları toprağa gömersek toprağımızı kokuturlar! Yakarsak göğümüzü kirletirler! Nehre atın, yurtlarına yüzsünler," demiş.
Paris'e geldiklerinde taşrada güzel sayılan bir kadın en küçük dikkati çekmez üstüne, çün­kü ancak dikkat edildikçe güzeldir: Körler diyarında tek gözlüler kral olur."
Böyle bir devirde eşyalar ve insanlar, evlerine varıncaya kadar her alanda küçülmekteyken, kütüphanelere yer bulma sorunu gi­derek çözülmesi zor bir sorun haline gelecektir.
Servetlerin eşitlenerek azaldığı, herkesin yok­sullaşacağı bir döneme giriyoruz: Ucuz çamaşır ve kitap ara­yacağız, tıpkı büyük tabloları asacak yer olmadığından küçük tablo istenmeye başlaması gibi. Gömlekler ve kitaplar daya­nıklı olmayacak, hepsi bu. Ürünlerin dayanıklılığı her alanda azalıyor. Bu nedenle sorunun çözülmesi edebiyat için, bilimler ve siyaset için çok önemlidir.
tanıdık gelenler
Rakipleri Cointet Kardeşler monarşi fikirleri­ ne yaklaşmaya başladı, göstere göstere perhiz yaptılar, kated­rale gider oldular, rahipleri onurlandırdılar, ihtiyaç duyulan ilk dinsel kitapları bastılar. Böylece Cointet'ler bu kazançlı alanda öne geçti ve David Sechard'a liberal ve tanrıtanımaz diyerek iftira attılar.
Reklam
Taşra tüccarlarının müşteri bulmak için fikir beyan etmek zorunda oldukları bir dönemdi zira liberallerin uygulamaları ile kralcı­larınki arasında bir seçim yapmak gerekiyordu. David'in içinde doğan aşk, bilimsel uğraşılan ve iyi huylu oluşu, gerçek tüccarı oluşturan ve taşra sanayicisi ile Parisli sanayici arasındaki farkları ona gösterecek kazanç hırsından uzak tutuyordu onu.
"Ama sükunet, o boğucu sükunet geri döndüğünde, sür­güne kaçmamış öğretim görevlilerinin çoğu Franco eliyle temizlendi, üniversitede Kastilyanca konuşulmaya başlan­dı ve kompleks olmaktan çıkmış bir cehaletin teşhirinden sakınılmaz olundu."
‘'Başlangıçta Söz vardı.’ Tanrı’nın Sözü’nün bütün evren olduğunu sık sık düşünmüşümdür. Ama Şeytan kaptı onu. Şimdi onun gürültüsü Tanrı’nın sesini bastırıyor. Söylesenize, ne olursa olsun, son sözün Tanrı’ya kalacağına inanmıyor musunuz?"
“Bu dünyada, Tanrı’nın hep sustuğunu fark ettiniz mi? Bir Şeytan var konuşan. Ya da hiç değilse, hiç değilse... Ne kadar dikkat edersek edelim, ancak şeytanın sesini duyabiliyoruz... Tanrı’nın sesini duyacak kulak yok bizde. Tanrı’nın Sözü!"
"Öyle bir dinleniş ki! Sessizliğe öylesine gereksinimim var ki... Ne düşündüm, biliyor musunuz? Bu yaşam boyunca, sessizliğin gerçekte ne olduğunu bilemiyoruz. Kanımız bile bir tür sürekli gürültü yapıyor içimizde; çocukluğumuzdan beri alıştığımız için, bu gürültüyü seçemez oluyoruz... Ama yaşam boyunca, bu gürültü bastırdığı için, bir türlü işitemediğimiz şeyler, uyumlar bulunduğunu düşünüyorum... Evet, ancak öldükten sonra gerçekten işitebileceğimizi düşünüyorum.”
537 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.