Denk geldin.
Burdayım dedin, oradaydın.
O ağacın altında beliren çehren, ah güzel gülüşün.
Kalabalıklar yerini uğultuya bırakırken kalbim ellerine düştü, sonra da ellerinden düştü.
Sen koca yeryüzünde rengine rastlamadığım gözlerin sahibiyken ben nasıl oldu da seni kendime saklayamadım?
Ben nasıl saati sorduğunda, saniyesine kadar haykıra haykıra sustum?
Yorgundun, ellerinden tutamadım.
Uçtun, kalbime konduramadım.
Sen bana geldin, iyi ki geldin.
Ömrümde avaz avaz dinleyeceğim bir hikayeyi bıraktın ardında, hayranım!
Ateşlerde yakamadığım yüzlerce mektubun mürekkebiyle masmavi denizlerim şimdi.
Sana kalırken de aşığım, sana yalvarırken de aşıktım.
Kızıl yorgunlukların alıp götürdüyse seni benden,
Renkleri gören gözlerime yazıklar olsun.
Unutmak haramsa sesini,
Bu da benim boynumun borcu olsun.
Sen bana denk gelen minik yıldız.
İyi ki geldin, hep parla.
“Sonra aramıza şehirler girecek, hiç karşılaşmayacağız. Tesadüfler bile bizi bir araya getirmeyecek. Sonra da belki birimiz öleceğiz, diğerimiz hiç bilmeyecek.”
Uykunun ağır geldiği geceleri bilirim azizim;
Kirpiğin göz kapağına haram olduğu,
Her dakikasının efkardan bir yol bulduğu.
Geceler bilirim sonu gün olan,
Dününü aratan.