Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Beyzanur Sena Tümsek

Beyzanur Sena Tümsek
@nurbeyzasena
Sıkı Okur
İstanbul
2 Eylül
102 okur puanı
Mayıs 2018 tarihinde katıldı
Müslüman Tugayı askerlerine Müslüman Genç Kızlar Derneği'nden mektup...
Siz de bilirsiniz, büyüklüğünü, kız kardeşlerinizin, annelerinizin, İslam'ın kızlarının temiz alınlı ve kirlenmemiş namusunun. Bir buçuk senenin akabinde savaş; 40.000 namusu kirlenmiş, ruhu kırılmış insanımız ile harabeler, insan kesimhaneleri, mezarlıklar, acı ve sızı ama daima sızı bıraktı. Biz bulunduğumuz yerde, ironik savaş oyunlarından dolayı, zalimlerin kötülük ve işkence ile devam eden en kötü aşağılamalarından uzakta olmamıza rağmen, kalbimizin ürpermesi ile dualarımızda Allah'tan isteriz ki Foça, Vişegrad ve Bratunac'taki müslüman bacılarımızın kaderini yaşamayalım, siz mücahitlerden koruma bekleriz. Bir daha kız kardeşlerinizin gözyaşları Bosna taşlarını asla ıslatmasın. O'na, Rabb'imize verdiğiniz yemin garantimizdir; ''Geleceğimizi hiçbir zaman günümüzün sahte kazançlarına satmayacak ya da şüphe ile inancınızı değiştirmeyeceksiniz.'' Düşmanlarınıza güçlülerin silahı olmadığınızı gösterin ve ispatlayın, düşmanlarınız gibi çekingen ve sahtekar lider ve önderlerinin sözüne girmediğinizi bazılarına gösterin, çünkü sizler Bosna Hersek dağlarının çocuklarısınız, hedefleri en yüksek şehitlik olan Allah'ın sevdiği kullarısınız.
Sayfa 132
Reklam
Cumhurbaşkanımız (Aliya) konuşmak için kürsüye geçti, çok kısa ve net konuştu: ''Sevgili kardeşlerim, 7.Müslüman Tugayı'nın askerleri, aranızda olduğum için çok mutluyum, gelmememi tavsiye etmelerine rağmen ben sizleri görmeye geldim. Benim hatalarım ile sizin hatalarınızın on ile çarpıldığını sizlere söylemeye geldim, bu yüzden dikkatli olun, hata yapmayın, bizim hata yapma hakkımız yoktur. Sizlere hayır dilerim, Allah sizleri korusun...''
Sayfa 126
Çatışma yerine gelirken bombalar aralıksız düşüyordu. Ormanda tekbir sesleri yankılanıyordu. Allah'ım nasıl da bir histi! Biz de Fatih'te tekbir getirirdik, sürekli denerdik, fakat bu çok daha benzersiz bir şeydi! Gür çam ormanı yankılanıyordu, bu ölümden korkmayan kahramanların cevabı gibiydi. Tebrik düşmanın tüylerini ürpertir, mücahitleri ise kuvvetlendirir. Aynen de öyleydi. Çetniklerin ilerlemesi engellendi. Serbest bölge yolu korundu. Cumhurbaşkanı İzzetbegoviç, İgman'ın ilerdeki kaderini belirleyecek müzakerelerin yapılacağı Cenevre yolundaydı.
Sayfa 122

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bu istemediğimiz başkaları tarafından başlatılan bir savaştı ve şimdi onlar bunun hesabını ödüyorlardı!
Sayfa 112
Başardığımız belliydi. Tekbirler getirerek ev ev ilerliyorduk. Zaferin tadını çıkarıyorduk, aldığımız yer ne kadar ufak olsa da. İlk anda çok mutluyduk ta ki telsizden daha 19 yaşında olan, nur yüzlü, ahlaklı ve imanlı İzo'nun yaralı olduğunu duyana kadar. Yaklaşınca yanındakilerin yarasını sarmaya çalışırken zorlandıklarını gördüm, bomba isabet etmiş ve vücudun tamamında küçük yaralar yapmış, kolun çoğunu kopartmış, yalnız sinir telleriyle tutunuyordu. İnsanın aklına ölüm aniden gelir. Şehadet ve yaralanmanın lütfunu yalnız başına gelen anlar. İzo çığlık atmadı, ağlamadı, feryad etmedi, acıyı hissetmediğini sanmıştım. Yaş olarak kendisinden daha da küçük Zenga lakaplı Mirso Ramiç telaşlı ona eğildi ve öylesine nasılsın diye sordu. Sessizce sadece ''Allah'' dedi. Hastaneye götürmek için sedyeye koyarken saati sordu. Saatin dört buçuğa yakın olduğunu söyledik, o da; ''İyi, öğleyi kıldım'' dedi. Kafamda binlerce düşünce uçuşuyordu o an. Allah'ım, sana her şey için şükürler olsun, aramızda ölüm kalım anında bile namazı düşünen böyle Müslümanlar var. İzo diyordu ki: ''İyi öğleyi kıldım, ölürsem, namaz borcum olmayacak.'' O zaman sormuştum kendi kendime ya ben Allah'ım, ben yaralandığımda nasıl davranırım?
Sayfa 24
Reklam
%72 (150/206)
Temiz Bosna Toprağına Secde
Temiz Bosna Toprağına SecdeHarun Hociç
8.1/10 · 22 okunma
158 syf.
·
Puan vermedi
·
34 saatte okudu
Nobel Edebiyat Ödüllü Knut Hamsun'un aslında kendi hayatını anlattığı kitabı. Okurken yer yer çok zorlandım ancak kitabın dilinin akıcı olmamasından değil, konunun zorlayıcılığından... ''Göklerin, yerlerin Rabbi; bir mutlu saniye uğruna hayatımın bu gününü harcadım! Bütün ömrüm bir mercimek çorbasına fedadır! Yalvarışlarımı bari bu sefer duy!'' Bu alıntı kitapta sarsıcı açlık karşısında yaşadığı duyguların özeti niteliğinde. Özellikle bu yokluk karşısında verdiği mücadelenin yanında onurlu kalmak konusunda yaşadığı çelişkili sorgulamaları etkileyiciydi. Sonu, yeni umutlara yelken açtığını veya bunun hayalinden vazgeçmediğini tasvir edişiyle kıymetliydi. Kitabın çok sahici bir duygu ve durum anlatısı olduğunu söyleyebilirim.
Açlık
AçlıkKnut Hamsun · Varlık Yayınları · 201727,7bin okunma
158 syf.
·
Puan vermedi
·
34 saatte okudu
Açlık
AçlıkKnut Hamsun
7.9/10 · 27,7bin okunma
Kapı önünde durduğumuz vakit, olanca yoksulluğum, yeniden üzerime çullandı. İnsan bu derece düştükten sonra, hiç cesaretini ayakta tutabilir miydi? Bir genç kadının önünde ben, işte, üstü başı perişan, açlıktan tanınmaz halde, yıkanmamış, pis ve yarı çıplak duruyordum. Yer yarılmalı, içine girmeliydim.
Sayfa 101Kitabı okudu
Gürültümü duymayışları ne tuhaf! diye düşündüm, şaşkın.
Reklam
İleride bir polis gördüm, adımlarımı hızlandırıp doğruca yanına gittim, damdan düşer gibi, "Saat on!" dedim. "Hayır!" cevabını verdi polis, şaşırmış. "Saat iki." "Saat on!" dedim. "Saat on!" Hırsımdan inildeyerek bir-iki adım daha attım, elimi yumruk yapıp, "Bunu biliniz ki," dedim, "saat ondur." Durdu, bir süre düşündü, dikkatle baktı bana; afallamıştı. Sonunda, gayet sakin, "Saat kaç olursa olsun, evinize gitmenin tam vakti!" dedi.
Bu insanlar, hafif ve keyifli, sarışın başlarını sallıyor, hayatın içinde bir balo salonunda gibi salınıyorlardı. Bu gözlerin hiçbirinde kaygı yoktu, omuzların hiçbirinde yük. Bu şen gönüllerde belki tek üzüntü, belki tek gizli kahır yoktu. Ve ben genç ve çiçeği burnunda bu insanlarla yan yana yürüyordum. Mutluluk denen şeyi çoktan unutmuştum. İçimde bu düşünceyi okşayıp nazlıyor, korkunç bir haksızlığa uğradığım sonucuna varıyordum. Şu son ayların bu acayip zulmü neydi bana karşı? Zihnimi toparlayamıyordum artık. Her zaman, her yerde en tuhaf azapları ben çekiyordum. Hayallerime sokulan, kuvvetlerimi darmadağın eden ufak tefek, anlamsız raslantıların, sefil ayrıntıların baskısına uğramaksızın, bir başıma, ne bir park kanapesinde oturabiliyor, ne de bir tarafa gidebiliyordum. Yanımdan geçen bir köpek, kibar bir erkeğin yakasındaki sarı bir gül, zihnimin dengesini bozuyor, beni uzun zaman meşgul ediyordu. Nem eksikti benim? Tanrı beni mi göstermişti? Neden bir başkasını değil de beni? İlle gösterilecekse niçin Güney Amerika'da bir adam gösterilmiyordu? İşi kurcalayıp derin düşündüm mü aklım karışıyor, Allah'ın hikmetine mihenk ve tecelli taşı olarak neden benim seçildiğimi bir türlü anlayamıyordum. Beni bulmak için bütün bir dünyayı atlayıp geçmek, çok garip bir usuldü doğrusu. Eski kitaplar satan Pascha, sevkiyatçı Hennechen ne güne duruyordu!
159 syf.
·
Puan vermedi
·
32 saatte okudu
Kitabı çok kıymet verdiğim bir hocamın tavsiyesiyle alıp okudum. Kitapta büyük çoğunlukla Risale-i Nur'dan faydalanılmış ancak yazar bunun yanında birçok farklı kaynaktan da beslenmiş. İçerisinde insanın aklına kadere dair gelen neredeyse bütün sorular cevaplanmış. Kader ve kaza kavramları, İslam'ın ulaşmadığı insanlara karşı adaletin nasıl olacağı, mezheplerin bu meselelere bakış açısı, ehl-i sünnetin itidali, tevekkül, ecelin belli olup olmaması, kişilerin sorumlulukları gibi meseleler şahane bir dil ile açıklanmış. Kitapta sorular cevaplanmakla birlikte, kaderi büsbütün anlamak değil ve fakat Allah'a imanda olduğu gibi en temelde sırrına vakıf olmasan da terazinin çektiği siklet kadarıyla anlayıp, kalanında inanmanın söz konusu olduğu da anlatılmış. Kadere dair kitapta en beğendiğim alıntıyı incelememe ekliyor ve kaderle ilgili soruları olanlara ısrarla tavsiye ediyorum. Birisi Erzurum'dan, diğeri İstanbul'dan iki kişinin Ankara'da buluştuklarını farzediniz. Bunlardan birisi Mutezile görüşüne uygun olarak, ''Buraya gelmeseydik görüşemezdik'', diğeri ise Cebriye görüşü istikametinde, ''Kaderde görüşmemiz yazılmıştır. Buraya gelmeseydik de görüşürdük'' dese, her iki ifade de hatalı ve batıldır. Ortada bir buluşma vardır ve bu hadise daha meydana gelmeden, Cenab-ı Hakk'ın malumudur. O halde kader, söz konusu iki kişinin o mekan ve zamanda buluşmalarıdır. Onların Ankara'ya gitmemeleri farz edildiğinde, bir başka yerde buluşup buluşamayacakları hususunda hiçbir şey söylenemez...
Kader Nedir?
Kader Nedir?Mehmed Kırkıncı · Zafer Yayınları · 200447 okunma
Tevekküle Dair
Şimdi, İslam'ın tevekkül esasına karşı gelenlere şunu soralım: Misaldeki adamın, elinden gelen her şeyi yaptıktan, her sebebi ve şartı yerine getirdikten sonra tevekkül etmeyip evinde bir kış süresince merak ile rahatsız olması mı daha iyidir, yoksa: Beni benden iyi bilen, bana benden daha şefkatli olan Rabb-i Rahim'imden ne gelirse hoştur. Ana rahminde, o karanlık menzilde, beni şefkatle besleyen, dünyaya geldiğimde ise baba ocağını ve anne kucağını benim imdadıma gönderen; dağları madenleriyle, bağları meyveleriyle, denizleri balıklarıyla bana hizmetkar eden o Halık-ı Kerim'i benim için ne takdir ederse onda hayır vardır. Benim kudret ve kuvvetim gibi fikrim de kısadır. Hangi azaları almamın hakkımda hayırlı olacağını ana rahminde bilmediğim gibi, hangi neticenin öteki alemde lehime olacağını da bu alemde bilemiyorum. O halde, O'na tevekkül ve itimad ediyorum, deyip neticeyi sabır ve rıza ile beklemesi mi daha iyidir? Veya bir hastanın, doktorun verdiği ilaçları kullandıktan sonra Allah'a tevekkül etmeyerek neticeyi aşırı bir merakla beklemesi ve manen perişan bir vaziyete düşmesi mi daha iyidir?
Sayfa 120Kitabı okudu
Şunu da bilmek icabeder ki: Kahr başka, zulüm başkadır. Adil bir padişahın suçluları ve asileri cezalandırması kahrdır, lakin zulüm değildir.
188 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.