Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Murat AVCI

Murat AVCI
@okurlarakademisi
Instagram @okurlar_akademisi
Psikolojik Danışman
57 okur puanı
Ocak 2018 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
211 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Kırmızı saçlı kadın ödev gibi yazılmış bir metin. Derdini anlatmak isteyen yazar, oluşturduğu kurgusal düzenle amacına tamamıyla ulaşıyor: Efsanelerimiz mikro yaşamlarımızda devam etmektedir ve kültürlerin hayata bakış açılarında zıtlıklar mevcuttur. Romanda rahatsız edici husus olarak, kurgusal düzen kendini öylesine ortaya koymuş ki acılar, hüzünler, aşklar karakterlere dikte edilen görevler gibi olduğundan bende karşılığını bulamadılar. İki efsane üzerinden toplumlar arası bir çıkarım. Doğu kültürü ve edebiyatına sırtımızı dönüşümüz üstü kapalı bir biçimde eleştiriliyor ama bununla beraber batı kültürü ve edebiyatını da tam olarak benimsemiş sayılmayız. Anlaşılan o ki bu karmaşık durumda kim neyi benimserse benimsesin mutlaka karşısında yükselen bir ses bulacaktır bazen baba oğulu bezen de oğul babayı öldürecektir bu coğrafyada, bizim de kaderden kaçamayışımız bu şekilde tecelli edecek gibidir. . Ayrıca İstanbul'un belli bir dönem nasıl sömürüldüğü , hiçbir değere ve değerli olana dikkat edilmeyerek betonlaşmaya nasıl maruz bırakıldığı metinlerin arasında dolanıyor.
Kırmızı Saçlı Kadın
Kırmızı Saçlı KadınOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 201950,3bin okunma
Reklam
211 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Kırmızı Saçlı Kadın
Kırmızı Saçlı KadınOrhan Pamuk
7.9/10 · 50,3bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
432 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Nietzsche Ağladığında, varoluşçuluğun ve psikoterapinin temel kavramlarının hayatın içinde nasıl yer aldığını ve ne kadar önemli olduğunu gösteren usta işi bir kitap. Bunun yanında günümüzün popüler mottoları haline gelen ve sömürüldüğünü gördükçe müstehzi bir gülümsemeden kendimi alamadığım anı yaşamak, yazgını sev, özgürlük, seçimler, geleneklere sahici bir karşı koyuş gibi pek çok kavramın gerçekten ne anlama geldiklerinin sunumu. Kitabın sonunun nasıl olacağını aşağı yukarı tahmin etmiştim, beklediğim gibi de oldu ancak bu durum beni hiç rahatsız etmedi. Beni o ana götürecek olan sürecin nasıl olacağı sonuçtan daha önemliydi. Diyaloglar çok güçlü ve doyurucuydu. Breuer ve Nietzsche'nin yaşadıklarının kurgu olduğunu bir an bile düşünmedim. Bir romanı güçlü yapan en temel unsurlardan biri bu değil midir?
Nietzsche Ağladığında
Nietzsche AğladığındaIrvin D. Yalom · Ayrıntı Yayınları · 202352,1bin okunma
318 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Ruhi Mücerret
Muazzam bir kurgu fırtınası, poyraza yakalanmış kiraz yaprağı gibi savruldum okurken. Okuduğum diğer kitaplarına göre daha az bölümden oluşması bütünlük açısından beni daha çok memnun etti. Bütünlük kapsamında bir devam kitabı bile sayılabilir. Çünkü karakterlerin bazıları diğer kitaplardan tanıdık. Bu okur olarak benim sevdiğim bir durum. Kurguyu
Ruhi Mücerret
Ruhi MücerretMurat Menteş · April Yayıncılık · 201315,4bin okunma
Reklam
102 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Yılanı Öldürseler
1976 Yılında Yaşar Kemal'in Yılanı Öldürseler diye bir temennisi oldu Türk halkından. Gerçekçi bir haykırış olarak dile getirilen bu temenni şu an bir terennüm şeklinde devam ediyor. Çünkü bu gerçekçi haykırışları dile getirecek Yaşar Kemal'ler de kalmadı artık. Kendi deyimiyle: " O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna insanın piçine kaldık." Kitabın arka kapağında "Toplumsal cinnetin bir çocuğu katil olmaya sürüklemesi..." şeklinde bir tanıtım cümlesi geçiyor. Açıkçası bu -toplumsal cinnet- tanımlamasına katılmıyorum. Cinnet, delilik olarak tanımlansa da daha farklı çağrışımları bulunan bir sözcük. Bir anlığına veya belli bir süreliğine insanlıktan çıkma hali gibi. Oysa eserde -an-lık bir durum söz konusu edilmiyor. Oldukça keskin ve zehirlenmiş kör bir zihniyetin devamlı ve devamlı açtığı yaradan söz ediliyor. Kanımca buna cinnet denilemez.
Yılanı Öldürseler
Yılanı ÖldürselerYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202019,1bin okunma
124 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Varoluşçu felsefe veya psikoterapide her taşın altından çıkan bir kavram vardır: Ölüm. Doppler de ölümle başlayan bir varoluş sorgulaması diyebiliriz. Kendine yabancılaşan Doppler'in arınma çabası. Yorgun bir vatandaş, çalışkan zeki üretken... iyi ama niçin? Hayatta karşımıza çıkan "şey"lerin sahteliği, önem verdiğimiz bazı kavramların bizi köşeye sıkıştırdığı ama tatmin ettirdikleri diğer ihtiyaçlar sebebiyle onlara boyun eğişimiz ve görmezden gelişimiz. Aslında başka insanların da kendileri olmaya ihtiyaçları var. Ama bu çoğu zaman mümkün olmuyor. İnsanın içindeki o yeti her geçen gün yaşadıkları ve biriktirdikleriyle yok oluyor. Belli bir konfor alanından çıkmak çok zor geliyor. Bazen çıkmak istense dahi o beceri kaybedildiği için ortada özgün bir düşünceden daha çok bir taklit oluyor. Kitap aynı zamanda insan olmanın başka boyutlarına değiniyor. Yas tutma biçimi, çocukların yetiştirilme biçimlerine inceden bir eleştiri ve ne kadar yabancılaşsak da bu dünyaya ait olma, sonsuza dek bir iz bırakma hatırlanma arzusu. İnsan kendisi olmaktan vazgeçemez. Yani kendi özünden. Bu durumun yansıması çok farklı şekillerde tezahür edebilir. Öyle değilmiş gibi - kendisi olmaktan vazgeçmiş- adeta insanlık dışı bir hal almış gibi gözükebilir. Yolu nasıl olursa olsun, insan akışkan bir madde gibi kendi merkezine akmak istiyor. Kişi, kendi karanlık ve sakin ormanının derinliklerinde kendini dinlemeye ve kendisine vakit ayırmaya mecburdur. Yoksa insan olmanın "insanlık dışı" yönlerine doğru bir kayma söz konusu olabiliyor.
Doppler
DopplerErlend Loe · Yapı Kredi Yayınları · 20199,4bin okunma
168 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.