Bugün kek yaptım babama diyorum ki "Bi dilim daha ister misin bey babacığım" o da diyo ki bu kadarı kâfi hanım kızım. Evin içinde Osmanlı havası esiyor hshsshsh
...Osmanlı tabiri yalnız devletimizin adıdır. Milletimizin ünvanı ise yalnız Türk'tür. Binâenaleyh (bundan dolayı), lisanımız da Türk lisanıdır, edebiyatımız da Türk edebiyatıdır.
Bugün Filistin'de olup bitenlerin ışığında Padişah-ı Cihan'ın 1895'de söylediği şu sözlere kulak vermek gerekir:
"Eğer Filistin'de Müslüman Arap unsurunun faikiyetini (üstünlüğünü) muhafaza etmesini istiyorsak, Yahudilerin yerleştirilmesi fikrinden vazgeçmeliyiz. Aksi takdirde yerleştirildikleri yerde çok kısa zamanda bütün kudreti elde edeceklerinden, dindaşlarımızın ölüm kararını imzalamış oluruz."
Yedikıta dergisinin önceki sayılarından derlenen makaleler, kitap haline getirilmiş. Dergilerde bu makaleleri okumak çok guzel, cok faideli ancak insan; nisyan sıfatına haiz olduğu için tekrar etmek lüzumlu hale geliyor.
Çok uzun olmayan, birkaç sayfalık makalelerle Osmanlı zamanindaki hayattan gündelik yaşamdan kesitler verilerek tarihi anlamak kolaylastirilmis. Bazı padişahların tahta culusu, dini saptıran bazi sözde alimlere verilen hükümler, Osmanlı'nın yuzyillarca süren adaleti ve padişahların hayat düsturu haline getirdikleri aliskanliklari, lalenin geçmişi, kahramanlıklar adına verilen madalyonlar bahsedilen bazı mevzulardan. Kesinlikle okunmaya değer bir kitap. Yalnizca tarihseverlere değil tüm kitapseverlere tavsiye ederim:)
Çok kısa bir süre için Haliç'in üzerinde bir üçüncü köprü belirdi. 1863'te Ayvansaray ile Piripaşa arasında yapılan bu köprü sadece on gün yaşadı, geçimlerini iki yaka arasında yolcu taşıyarak sağlayan kayıkçı esnafı tarafından yıkıldı.
Kitap beni yeşilçam zamanında çekilmiş Osmanlı flimlerine ve hatta Acımak, Eylül, Çalıkuşu okurkenki lise yıllarıma götürdü o zamanlar bu tarz kitaplar okumayı çok severdim bu özlemimi giderdi kısa ama okuması hayli keyifli bir kitap cidden okurken insan tebessüm etmeden ve yer yer duygulanmadan duramıyor
Ömer'in ÇocukluğuMuallim Naci · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20196,1bin okunma
Tamamlandıktan sonra Taksim Bahçesi, Pera halkının en gözde gezinti yeri hâline
geldi. De Amicis bu konuda şu gözlemde bulunacaktı: "Pazar öğleden sonraları, park insanlar ve arabalarla dolar. Pera'nın renkli dünyası, bira bahçeleri, kafeler ve eğlence yerlerine taşar." Yaz mevsiminde parkta her öğleden sonra müzik çalınır, İstanbul'a turneye gelen Fransız ve İtalyan toplulukları operetler oynarlardı.
Parktaki bu atmosferi polis gayet ahlak dışı bulmuş olmalı ki Müslüman kadınlarının parkta araba içinde veya yaya olarak dolaşmalarını yasakladı. Böylece polis kentteki Avrupalılar ile yerlilerin yaşam tarzları arasındaki farkları vurguluyordu.
1663 ile 1839 arasında İstanbul ve Galata'da 109 büyük yangın görüldü. Bu sayı 1853 ile 1906 arasında 229'a çıktı; 19. yüzyılda kent sürekli yangın tehlikesiyle yaşar hâle gelmişti. İstanbul sakinlerinin bu afet karşısındaki aczini ve ızdırabını 19. yüzyılın İtalyan gezginlerinden Edmondo De Amicis şöyle anlatır:
İstanbul sakinleri için "yangın" kelimesi "her türlü bela"yı ifade eder. "Yangın var!" feryadı ise tüyleri diken diken edici, korkunç, meşum, duyanı yeise gark eden bir feryattır ki bütün şehir iliklerinde hisseder ve insanlar Allah'ın gazabının haberini almışçasına sokaklara akarlar.
Tüm dünyada malt biranın besleyici olduğu düşünülüyordu. " Gliserofosfatlı" ve "gliserafosfatsız" olmak üzere iki tip üretildi. Yıllar boyu "zayıflık" ve "halsizlik" çeken bebek ve çocuk ların dertlerine derman oldu. Süt veren annelere tavsiye edildi. Bira fabrikalarında çocuklara yönelik -ilaç mahiyetinde- özel maltlar üretildi. Örneğin, "Şark Malt Hülasası" adındaki içecek Osmanlı'da olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de eczanelerde satılıyordu. İstanbul ve Ankara TEKEL bira fabrikalarında 1989'a kadar üretildi, satıldı bunlar.
Yoksa... Kim çocuğunu içkiye alıştırmak ister; böyle bir şey nasıl düşünülebilir?