Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin destekçileri Aydınlanma Çağı fikirlerinden esinlenen genç subaylar, devlet memurları, Müslümanlar ve bazı Yahudiler ile onların yanı sıra bazı her devrin adamları ve kişisel nedenlerle ‘eski rejimle’ anlaşmazlığa düşmüş olanlar, Osmanlı Devleti topraklarının her köşesinde cemiyetin şubelerini açmaya başladılar. Selanik’teki cemiyet merkezi bunları yönetmek için mutemetler gönderdi. Ama “cemiyet adı altında çalışan bazılarının cemiyet amaç ve çıkarlarına hizmet etmediği ve hatta şerefine gölge düşürdüğü” ortaya çıktı. Bunun üzerine merkez, şubelerini yönetmek için güvenilir, onurlu, yetenekli gençlerin arasından sorumlu yazmanlar (Kâtib-i Mesuller) seçip göndermeye karar verdi. Bu gençlerden biri Deutsche Bank’ın Bursa şubesinde çalışan (Mahmut) Celal (Bayar) idi ve babası da aynı bankada veznedar olarak çalışmaktaydı. (Mahmut) Celal İzmir’deki İttihat ve Terakki şubesine sorumlu yazman olarak gönderildi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgedeki Türk milliyetçi direnişini düzenleyen (Mahmut) Celal, daha sonraları ulusal İktisat Bakanı oldu ve Atatürk’ün yaşamının son yıllarında başbakanlık görevine getirildi.
Sayfa 109Kitabı okudu
Mustafa Kemal’in Suriye’deki ilk görev süresi hakkında en fazla bilgiye sahip olan Ali Fuat, onun Türk milliyetçiliğine dönüşünün ilk işaretlerinin burada ortaya çıktığını belirtiyor. Onun aktardığına göre, 1906’da Şam’a giderken Beyrut’ta Ali Fuat ve diğer arkadaşlarıyla görüştüğü zaman, çökmekte olan bir imparatorluğun parçaları arasından bir Türk devletinin nasıl yaratılabileceği sorunu Mustafa Kemal’i şimdiden düşündürüyordu. Bir başka karşılaşmada Yafa’da kendisi gibi Makedon kökenli olan bir subayla şiddetli bir kavgaya tutuştuğunu Ali Fuat’a anlatmıştı. Makedonyalı subay, emirlerini anlamayan Arap askerlerine, sert davranan bir Türk çavuşunu azarlamış ve aralarından Peygamberin çıktığı Arapların soylu bir ırk olduğunu ve Türk çavuşun onların ayaklarını yıkayacak kadar değeri olmadığını söylemişti. “Kes sesini yüzbaşı!” diye bağırmıştı Mustafa Kemal. “Bu erlerin mensup olduğu Arap ırkı belki bazı açılardan soyludur ama senin, benim, Müfit’in (Özdeş) ve bu çavuşun mensup olduğu ırkın da soylu olduğu inkâr edilemez bir gerçektir.” Türkleri hor görmeye kalkışan herkese Mustafa Kemal karşı çıkıyordu. Ama herhalde diğer devrimciler gibi, o da, Arapların Osmanlı Devleti sınırları içinde kalmaları gerektiği inancındaydı. Yoksa, ne o ne de arkadaşları 1911’de İtalyanların işgal ettiği, Arapça konuşulan Trablusgarp bölgesine gitmeye gönüllü olurlardı. Arapların Osmanlı topraklarında kalacakları umudu, Birinci Dünya Savaşı’nın sonundaki yenilgiyle ortadan kalkana dek Türk devrimcilerin aklından hiç çıkmayacaktı.
Reklam
Cengiz Han’ın yetenekleriyle ilgilendiği insanları ve rahipleri koruması gibi, Timur da sanatçılar zanaatkârların yanı sıra İslâm’ın önde gelen din adamlarını da korumuştur. Ama tıpkı ortaçağ İran’ında ender rastlanan kiliselere göstermediği gibi camilere de özel bir saygı göstermiyordu. 1393’te Bağdat’ın mahallelerinde minber’ler ve mihrap’lar yıkılmıştır ve imamlar camilerin minarelerinde asılmıştır. Timur’un dinin savunucusu, kutsal savaş kahramanı olduğunu ileri sürdü. Ama egemenliğinin sonucunda o dönemdeki tüm Müslüman güçler yok edilmişti: Osmanlı İmparatorluğu, Hindistan İmparatorluğu, Kıpçak İmparatorluğu; Memlûk Devleti Timur’un iradesi dışında bu sondan kurtulabilmiştir!
Sayfa 312Kitabı okudu
Zikretmeye değer ve bu makale için uygun bir bitiriş vazifesi görebilecek olan şey; Nakşibendiyye’nin insanlığın manevî ve entelektüel duygu birliğine ait, her yere uzanan bir ağ işlevi görmüş olmasıdır ki, Sünnî Müslüman dünyasının üç temel bölgesi olan Osmanlı Devleti, Orta Asya ve Hindistan alt-kıtasını birçok asırlar boyunca birbirine bağlamayı başarmıştır.
Sayfa 216Kitabı okudu
Almanya'ya karşı genel bir saldırı durumunda bu devletlerin her biri Avusturya'nın zararına kazanç sağlamayı ümit edebilirlerdi.Tam da bu sırada Osmanlı Devleti'nin bu felaket ittifakına katılması, bu tehlikeyi daha fazla yükseltiyordu.
Hâlidiyye’nin prestijini yükseltmede Mevlânâ Hâlid’in İstanbul’daki ikinci mümessili olan Abdulvehhâb es-Sûsî özel bir öneme sahiptir; kendisi zamanın şeyhülislamı Mekkîzâde Mustafa Âsım’ı tarîkata dahil etmiştir. Bu çabaların işaret etmiş olduğu Osmanlı siyaseti üzerinde nüfûz kazanma yönündeki teşebbüs, hiçbir zaman tamamen başarılı olmadı; ancak İstanbul’un önde gelen Hâlidî şeyhi Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî ile irtibat kuran Sultan II. Abdülhamid’in hükümdarlığı zamanında Hâlidiyye ile Osmanlı Devleti arasında bir nevi işbirliği kuruldu.
Sayfa 103Kitabı okudu
Reklam
Efendiler, Osmanlı Devleti tarihe geçti. Ondan evvelki devletler de tarihe geçti. Fakat gerek o devletleri ve gerek Osmanlı Devleti'ni kuran asli unsur hayatını korudu. Ve daima bu korumayı devam ettirebildi. Çünkü asli unsurun, milletin hakiki halde kendisini sevk ve idare eden hükümet şekliyle kesin bir ilgisi yoktu.
Sayfa 24
ZÂHİDÜ'L KEVSERÎ'NİN ÇERKESÇİLİĞİ...
Zâhid Efendi'nin bu Çerkes taraftarlığı, hattâ onun tarihe bakışına da sirayet etmiş!. Bu tabiî önceleri malûm değildi. Fakat M. Sabri Efendi'nin kadere dair risalesine verdiği cevapta ortaya çıktı. Meğer bu yüzden de Sabri efendiye bir kırgınlığı varmış... Bu dargınlığa, daha önce cereyan eden şöyle bir hâdise sebep olmuş: Mısır basınında, "Bugünkü Türkiye Müslüman dünyasına niçin yardım etmiyor?" diye bir bahis açılmış. Bunun üzerine Abdullah Annan isimli bir tarihçi: - "Bugün Türkiye'den ne yardım bekliyorsunuz? Türkiye, Osmanlı Devleti olduğu devirlerde bile Müslüman dünyasına yardım etmemişti..." diyerek bir yazı neşretmiş. Bu yazı bir gazetede çıkınca, Miralay Sadık Sabri bey okuyup üzülmüş ve M. Sabri Efendi'yi durumdan haberdâr etmiş. M. Sabri Efendi hemen bir reddiye ve Osmanlıyı müdafaa eden bir cevap yazmış ve neşretmiş. Osmanlı padişahlarını ve Mısır'ı fetheden Yavuz Sultan Selimi medhetmiş. Bu medh Meğer Çerkes olan Zâhid Hoca'ya ağır gelmiş. (Malûm Tomanbay da Çerkes). Kader meselesinde Sabri Efendi'ye yazdığı cevapta lâfı buraya getirip şöyle diyordu: "Müftilenâm, son inkılâplardan sonra Türklükten istifa ettiğini yazmıştı; demek vazgeçmemiş! Yoksa Yavuz Selim'i övüp de başına belâlar getirmezdi. Tomanbay gibi bir kahramanı astırmış olan, yavuz Selim gibi bir yırtıcı kuş övülür mü?"
Sayfa 181 - 182, 183 2.Kısım, (Kahire, Ezher'de Okuduğum Yıllar), -Zahid-ül Kevserî-, Zahid Hoca'nın Çerkesçiliği, Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Balıkesir, Bandırma ve özellikle Bursa'nın Yunanlılar eline geçmesi, yurdun her köşesinde büyük bir üzüntü yaratmış, Büyük Millet Meclisinde bazı üyeler, kendilerini tutamayarak ağlamışlardı. Çünkü Bursa, türlü bakımlardan önemli bir şehirdi; Türk büyüklerinden birçoğunu ve bu arada Osmanlı Devleti'nin kurucularını ve bunların torunlarını koynunda uyutan bir şehirdi. Onun için Büyük Millet Meclisindeki heyecan fazla oldu, hükümet ve iş başındakileri eleştirme de her an biraz daha sertleşti. Nitekim bazı milletvekilleri, yenilmenin sebeplerini düşünmeden, sorumlu aradılar, "Bütün bu işleri yapıp sonra cepheye gitmeyen adam nerede diye mecliste" söylenmeye başladılar. Onların kastettikleri kişi, Mustafa Kemal Paşa idi. Bunun üzerine paşa, gerçekleri göremeyenleri veya görmek istemeyenleri uyardı, ortada bir suçlu bulunmadığını, Yunan taarruzundan daha tehlikeli olan iç ayaklanmaları bastırmak üzere, kuvvetlerin bir kısmının cephelerden alındığı için bu yenilginin meydana geldiğini anlattı. Bununla beraber suçlu telakki edilen "Bursa Kumandanı Bekir Sami Bey" ile "Alaşehir Cephesi Kumandanı Aşir Bey" görevlerinden alınmışlardı. Bu durum karşısında bile meclise bir gensoru önergesi verilerek suçluların neden mahkemeye verilmedikleri soruldu.
Sayfa 152Kitabı okudu
Özellikle Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamit'e yönelik gerçekleşen darbelerdeki dış bağlantılar çok net bir şekilde ortadaydı. Bu padişahların izlemiş oldukları milli ve manevi politikalar, zor durumdaki devleti biraz olsun toparlamıştı. Bu politikalar Avrupa'nın çıkarlarına ters düşünce çareyi darbede bulmuşlardı. Sultan Abdülhamit'in Ermeniller'in Doğu Anadolu'da devlet kurmak istemelerine ve Yahudiler'in Filistin topraklarına yerleşme taleplerine olumsuz yanıt vermesi, kendisi aleyhinde Avrupa kamuoyunda olumsuz kampanyaların başlamasına neden olmuştu. Bu çirkin kampanyalar neticesinde Sultan Abdülhamit'in tahttan indirilmesi ile Osmanlı Devleti'nin dağılması hızlanmıştı..
Sayfa 158 - Akçağ
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.