Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ZÂHİDÜ'L KEVSERÎ'NİN ÇERKESÇİLİĞİ...
Zâhid Efendi'nin bu Çerkes taraftarlığı, hattâ onun tarihe bakışına da sirayet etmiş!. Bu tabiî önceleri malûm değildi. Fakat M. Sabri Efendi'nin kadere dair risalesine verdiği cevapta ortaya çıktı. Meğer bu yüzden de Sabri efendiye bir kırgınlığı varmış... Bu dargınlığa, daha önce cereyan eden şöyle bir hâdise sebep olmuş: Mısır basınında, "Bugünkü Türkiye Müslüman dünyasına niçin yardım etmiyor?" diye bir bahis açılmış. Bunun üzerine Abdullah Annan isimli bir tarihçi: - "Bugün Türkiye'den ne yardım bekliyorsunuz? Türkiye, Osmanlı Devleti olduğu devirlerde bile Müslüman dünyasına yardım etmemişti..." diyerek bir yazı neşretmiş. Bu yazı bir gazetede çıkınca, Miralay Sadık Sabri bey okuyup üzülmüş ve M. Sabri Efendi'yi durumdan haberdâr etmiş. M. Sabri Efendi hemen bir reddiye ve Osmanlıyı müdafaa eden bir cevap yazmış ve neşretmiş. Osmanlı padişahlarını ve Mısır'ı fetheden Yavuz Sultan Selimi medhetmiş. Bu medh Meğer Çerkes olan Zâhid Hoca'ya ağır gelmiş. (Malûm Tomanbay da Çerkes). Kader meselesinde Sabri Efendi'ye yazdığı cevapta lâfı buraya getirip şöyle diyordu: "Müftilenâm, son inkılâplardan sonra Türklükten istifa ettiğini yazmıştı; demek vazgeçmemiş! Yoksa Yavuz Selim'i övüp de başına belâlar getirmezdi. Tomanbay gibi bir kahramanı astırmış olan, yavuz Selim gibi bir yırtıcı kuş övülür mü?"
Sayfa 181 - 182, 183 2.Kısım, (Kahire, Ezher'de Okuduğum Yıllar), -Zahid-ül Kevserî-, Zahid Hoca'nın Çerkesçiliği, Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Balıkesir, Bandırma ve özellikle Bursa'nın Yunanlılar eline geçmesi, yurdun her köşesinde büyük bir üzüntü yaratmış, Büyük Millet Meclisinde bazı üyeler, kendilerini tutamayarak ağlamışlardı. Çünkü Bursa, türlü bakımlardan önemli bir şehirdi; Türk büyüklerinden birçoğunu ve bu arada Osmanlı Devleti'nin kurucularını ve bunların torunlarını koynunda uyutan bir şehirdi. Onun için Büyük Millet Meclisindeki heyecan fazla oldu, hükümet ve iş başındakileri eleştirme de her an biraz daha sertleşti. Nitekim bazı milletvekilleri, yenilmenin sebeplerini düşünmeden, sorumlu aradılar, "Bütün bu işleri yapıp sonra cepheye gitmeyen adam nerede diye mecliste" söylenmeye başladılar. Onların kastettikleri kişi, Mustafa Kemal Paşa idi. Bunun üzerine paşa, gerçekleri göremeyenleri veya görmek istemeyenleri uyardı, ortada bir suçlu bulunmadığını, Yunan taarruzundan daha tehlikeli olan iç ayaklanmaları bastırmak üzere, kuvvetlerin bir kısmının cephelerden alındığı için bu yenilginin meydana geldiğini anlattı. Bununla beraber suçlu telakki edilen "Bursa Kumandanı Bekir Sami Bey" ile "Alaşehir Cephesi Kumandanı Aşir Bey" görevlerinden alınmışlardı. Bu durum karşısında bile meclise bir gensoru önergesi verilerek suçluların neden mahkemeye verilmedikleri soruldu.
Sayfa 152Kitabı okudu
Reklam
Özellikle Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamit'e yönelik gerçekleşen darbelerdeki dış bağlantılar çok net bir şekilde ortadaydı. Bu padişahların izlemiş oldukları milli ve manevi politikalar, zor durumdaki devleti biraz olsun toparlamıştı. Bu politikalar Avrupa'nın çıkarlarına ters düşünce çareyi darbede bulmuşlardı. Sultan Abdülhamit'in Ermeniller'in Doğu Anadolu'da devlet kurmak istemelerine ve Yahudiler'in Filistin topraklarına yerleşme taleplerine olumsuz yanıt vermesi, kendisi aleyhinde Avrupa kamuoyunda olumsuz kampanyaların başlamasına neden olmuştu. Bu çirkin kampanyalar neticesinde Sultan Abdülhamit'in tahttan indirilmesi ile Osmanlı Devleti'nin dağılması hızlanmıştı..
Sayfa 158 - Akçağ
Tarihin hangi sayfasını okursanız okuyun bu ihanetle karşılaşacaksınız
Osmanlı İmparatorluğu'nun bir ucu Rumeli'de öbür ucu Arabistan çöllerindeydi. 1910 yılının Şubat ayında Yemen'de yerel Arap aşiretleri Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanma başlattılar.
Süleyman, V. Karl'a karşı savaşmak için onları doğrudan doğruya Osmanlı Devleti hizmetine aldı. Baha Oruç'un ( Barbarossa kelimesi buradan çıkmıştır) kardeşi Hayreddin Hızır'a Osmanlı deniz kuvvetlerinin kumandanlığını verdi ( 1533).
Sayfa 37 - Kronik YayıneviKitabı okudu
"Meclis-i Mebusan" başkan vekillerinden Hüseyin Kâzım Bey de, saraya giderek aynı husus için padişahla görüştüğü ve böyle bir tayinin memleket için bir felaket olacağını söylediği vakit padişah sinirlenmiş ve "Ben istersem Rum patriğini de Ermeni patriğini de getiririm, hahambaşıyı da getiririm" diye cevap vermişti. Buna karşı Hüseyin Kâzım Bey, "Getirirsiniz amma bir faydası olmaz" deyince padişah, "Ben böyle karar verdim, getireceğim" demek suretiyle hem Ferit Paşa'nın yeniden iktidara geleceğini ifade etmiş, hem de görüşmeye son vermişti. Bu hâl, İstanbul ile Ankara arasında her şeyin sona ermek üzere olduğunu gösteriyordu. Esasen bu tarihlerde, iki tarafın birbirine yaklaşacaklarını bile düşünmek doğru olamazdı. Çünkü 16 Mart 1920'de Mustafa Kemal Paşa, millete yayımladığı beyannamede, Osmanlı Devleti'nin "Hayat ve hakk-ı hakimiyetine" son verilmiş olduğunu ilan etmiş, ayrıca Ankara'da, olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin toplanması için harekete geçmişti. Halbuki kudretsiz de olsa İstanbul'da bir devlet başkanı ve bir Osmanlı Hükümeti vardı. Şu hâlde Ankara, artık bunları tanımadığını, Türk istiklal ve hâkimiyetini savunmak üzere yeni bir teşekkülün kurulması yoluna fiilen girilmiş olduğunu saklamıyordu.
Reklam
Dört madde üzerinde toplanmış olan bu beyannamede(#241961019) dikkati çeken noktalardan birisi ve belki de en önemlisi, İstanbul'un işgaliyle Osmanlı Devleti'nin sona ermiş olduğunun kabul edilmesi ve Türk milletinin istiklalini savunmaya çağrılması idi.
O gün Mustafa Kemal Paşa, Türk milletine de çok dikkate değer bir beyanname yayımladı. Bu beyannamede, İtilaf Devletlerinin Türkiye'yi taksim etmek üzere giriştikleri teşebbüsler aşağıdaki şekilde sıralanıyordu: 1) İtilaf Devletleri, Damat Ferit Paşa ile uzla şarak Türk milletini, "Müdafaasız bir hålde ecnebi idaresine esir etmeyi ve
Osmanlı Devleti Haçlı fikrinin mümessili olan imparatora ve Papa'ya karşı daima düşman bir siyaset gütmüş ve Avrupa'yı parçalanmış bir halde bulunduran kuvvetleri desteklemiştir.
Sayfa 35 - Kronik YayıneviKitabı okudu
Kanuni Süleyman ( 1520-1566) yalnız Yavuz Selim'in Doğu'daki eserini tamamlamakla kalmadı. Batı'da büyük askeri ve siyasi başarıları ile Osmanlı Devleti'ni Avrupa siyasetinin hakim bir unsuru duruma yükseltti.
Sayfa 34 - Kronik YayıneviKitabı okudu
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.