Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ozan ONU

Ozan ONU
@ozanon
HBVÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Lisans Mezunu. OKÜ Tarih Yüksek Lisans Öğrencisi. Kamu Hukuku, Melittoloji ve Etimoloji sevdiği alanlar.
ABD'deki Cincinnati ile tarihsel bir bağ olabiler mü?
Teoride zenginliğin ahlaki erdemlerle hiçbir bağlantısı yoktu. Romalılar çocuklarına fakir fakat erdemli Romalı kahramanların hikayelerini anlatırdı. Örneğin MÖ 5. yüzyılda yaşamış Lucius Quinctius Cincinnatus... Bu adam işgalci düşmanları ordusuyla bertaraf ettikten sonra öyle bir statü kazanmıştı ki Roma'yı tek başına yönetebilirdi. Diğer taraftan Roma erdemlerine (fides) karşı sadakati ve ülkesine olan vefasından dolayı mutlu bir şekilde acınası haldeki tarlasında yaşayan ailesinin yanına döndü (Livius, Şehrin Kuruluşundan İtibaren 3.26 - 28)
Reklam
Avrupa'nın neresindeniz? Göbeğinden mi?
Son Roma imparatoru Romulus Augustulus MS 476 yılında tahttan indirilmiştir: dolayısıyla bu tarih bazen "Roma İmparatorluğu"nun sonu olarak tanımlanır. Türklerin komutanı Fatih Sultan Mehmed'in 1453 yılında son verdiği Doğu Roma İmparatorluğu MS 476'dan daha iyi bir seçenek olabilir. Ancak ne var ki Mehmed'in halka açık bir şekilde açıkladığı üzere o, Yunanca ve Latince tarih kitaplarında başarılarını okuduğu Makedon komutan Büyük İskender'in, Iulis Caesar'ın ve Augustus'un mirasına dayanıyordu. Türk imparator kendisine "Kayser-i Rum (Roma'nın Caesar'ı)" ünvanını almıştı. Başka bir deyişle Türk imparatoru Roma tarihini sona erdirmeyi değil bunu yeniden tanımlamayı ve genişletmeyi istiyordu.
Kaymakamlara Öğüt
Genç bir arkadaşımıza dedim ki, kapın açık olacak, halkın hizmetinde olacağız, biz patron değiliz, biz hizmetkârız. Halkın içinde olacağız, halka sevgiyle yaklaşacağız, kapıda bekletmeyeceğiz tarzında böyle şeyler söylüyorum. Peki, dedi, biz niye okuduk o zaman? Eyvah dedim! Yani demek sen çoban olmak için, emir komuta için, halkı gütmek yerine göre ezmek için okudun..?
Sayfa 153Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Lloyd George, are you kidding us?
Anadolu'daki askeri varlığını artırmak ve Mustafa Kemal'in karşısında daha sağlam durmak isteyen Lloyd George, Irak'taki üslerde görev yapmak üzere sevk edilecek olan 1.000 kişilik havacı personeli İstanbul'a göndermek ister. Havacıların tamamı teknik personeldir. Hayatlarında ellerine tüfek almış değillerdir. Buna rağmen Başbakan'ın talimatıyla bu 1.000 havacı İstanbul'a gönderilir. Gelen bu ilginç takviyeyi görünce İngilizlerin İstanbul İşgal Kuv. Kom. General Harrington'ın Londra'ya gönderdiği mesajı oldukça manidardır: "Tüm yardımlarınız için teşekkürler. Gönderdiğiniz 1.000 kişilik havacı birliğe göz kulak olmak için elimden geleni yapacağım!"
Sayfa 254Kitabı okudu
Ödetilmeyi bekleyen bedeller var. Türk hafızası diridir!
Türk süvarilerinin gün içerisinde aldıkları Yunan esirleri gören kadınların öfkeli sesleri giderek yükselmektedir. Yakılan köyün kadınları esirlerin kendilerine verilmesini istemektedir. Tepki ve isyan büyüyünce Ahmet Zeki Bey kalabalığa hitaben, "Bize itimadınız yok mu? Türk kadını böyle pis canavarların kanıyla elini kirletmesin." sözleriyle sakinleştirmeye çalışır. O sırada kalabalık arasından yaşlı bir kadın öne çıkar. Aniden entarisini sıyırır. Bacaklarının arası parçalanmış, kan içindedir. Bir gün önce Manisa'dan çekilen Yunan jandarmasının 17 yaşındaki kızını kaçırdığını, mani olmak isteyince de kendisini bu hale getirdiklerini anlatır. Sitemkâr şekilde "ne yapıyorsanız yapın" diyerek göz yaşları içinde geldiği yöne giderken kalbi daha fazla acıya dayanamaz, son nefesini verir, yere yığılır kalır. Ahmet Zeki Bey de zabitler de tümen efradı da mahvolmuştur. Tümen komutanı karargâh subayına kaçamak bir bakış atar. Emrin söze dökülmesine gerek kalmaz. Muhafızlar yanındaki 40 kadar esirle kadınların arasından çekilip toz ve sisin arasında "hayalet süvari" adına yaraşır şekilde gözden kaybolurlar. Ellerinde orak ve bıçaklar, gözleri alev alev, üç buçuk yıl boyunca zulmedilmiş Türk kadını... İntikamın vücut bulmuş haliyle zalim arasında hiçbir engel kalmamıştır.
Sayfa 151Kitabı okudu
Reklam
Askerlik ne değildir, sorusuna pratik bir örnek!
Kemalettin Sami Paşa ertesi sabah bir haftadır dövüştüğü ve şimdi esiri olan General Trikopis'i yani düşmanını huzura kabul edecektir. Ama paşa acı bir kahve içirmeden önce, Yunan Küçük Asya Ordusu'nun mağlup kumandanına yanmış yıkılmış Uşak sokaklarında, ordusunun katlettiği kadın ve çocukların cansız bedenleri arasında ufak bir gezinti yaptıracaktır. Çünkü Yunan ordusu artık kendi yarattığı cehennemin esiridir. *** İki Türk paşası Yunan komuta kademesini yanmış ve süngülenmiş sivil Türk şehitlerinin arasında dolaştırıp Mustafa Kemal Paşa'nın huzuruna götürürken Yunan generallerinin duydukları tek cümle vardır: "Siz asker değil, üniforma giymiş eşkıyasınız."
Türk Askeri Geleneğine Pratik Bir Örnek
Yzb. Kemal Efendi, teslim olmak isteyen General Trikopis'i karşısında bulur. Yüzbaşının askerce selamladığı mağlup general, bitik bir sesle, "Teslim olmak tek çıkar yoldu. Kabul ediyorum" diyebilir. Tugay komutanı da bu önemli esirleri fazla bekletmez, karargâhı ile birlikte Kosur Boğazı'na gelir. General Trikopis'i selamlayarak elini uzatan Ali Rıza (Benli) Bey'in sözleri yüzlerce yıllık askeri kültürün galibiyete kattığı asaletin ta kendisidir: "Üzülmeyin General. Harp talihi her asker için yenmek kadar yenilmektir de. Esasen Yunan ordusu için memleketimizde yapılacak bir iş de yoktu. Netice Hakk'ın tezahürüdür. Öyle değil mi?"
AB’nin Türkiye ile ilişkileri de bu uyum için çok önemli bence
Günümüz insanının soyut toplulukları da evrim tarihi açısından eşsizdir. Karmaşık devlet sistemleri, Avrupa Birliği gibi birliktelikler, yasalar kümesince bir arada tutulan ve şahsen tanışıklığa dayanmayan yapılardır. Bu yapıların evrim açısından ne kadar başarılı sayılacağını görmek için biraz beklememiz gerekiyor. Avcı toplayıcılar milyonlarca yıl evrim tarafından korunmuştur, Avrupa Birliği ise birkaç on yıldır hayattadır. Evrime ayak uydurup uyduramayacağı gelecekte belli olacaktır.
Hangisi başarısız; eğitim mi, genler mi?
Kalıtımın mı yoksa çevrenin mi organizmaların yaşamında -özellikle de insanın- daha güçlü olduğu konusu tartışılıyor. Bu tartışmanın gerekçelerini artık biyoloji değil belli düşünce gelenekleri ve ideolojiler sunmaktadır. Biyolojinin sonuçları dikkate alınırsa insanın eğitilebilir olmasının sonsuz olduğuna inanılamaz. Demek ki kalıtım, çevreden bağımsız değildir; eğitim, genetik kalıtımdan bağımsız “kullanılamaz”!
Reklam
İnsanın Ağaçkakan Olası Geliyor
Bazı türlerin çok, bazılarının biraz, bazılarınınsa hiç sosyal olmamasından büyük ölçüde çevresel etkenler sorumludur. Mesela ağaçkakanlar tek başlarına yaşarlar. Kendilerini ve yavrularını düşmanlardan korumak için -sürü oluşturmaktansa- bambaşka stratejileri vardır. Muhteşem gagalarıyla ağaç köklerine delik açıp yuva yaparlar. Bu stratejisi ona oldukça sağlam bir yuva, dengeli iklim koşulları, rüzgardan ve yağmurdan korunak ve düşmanlardan gizlenmek gibi kazançlar sağlar. Açıkçası ağaçkakanın kalabalık gruplarda yaşayarak elde edeceği hiçbir fayda yoktur.
Nahl Suresi/16
Antik Çağ’ın meşhur şairi Publius Vergilius Maro, arı sürüsünde devletin ana örneğinin gerçekleştiğini, onun içinde de “insan devleti” için bir model görmüştür. Romalı filozof Seneca ise öğrencisi Nero’nun dikkatini arı devletinin monarşiyi haklı çıkarmakla birlikte, kraliçe arının iğnesinin olmadığına atıfla, tabiatın intikamcı ve şiddet yanlısı bir hükümdar istemediğine çeker.
Osmanlı Şuray-ı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti
İdeolojik bakışa sahip kimi hukukçular ve yazarlar, "Osmanlı Şuray-ı Devletini, Cumhuriyetimizin Danıştayı ile bağlantılı tutamayız" ibaresiyle Cumhuriyeti sahiplenirken Osmanlı için redd-i miras yaklaşımı söz konusudur. Oysa Cumhuriyet dönemi Danıştayı nevzuhûr (ilk defa ortaya çıkma, yeni doğma, kelimeye bayıldım) değildir. Yargısal alandaki tarihsel birikim devrimleşerek Cumhuriyet Türkiye'sine tevarüs (miras olarak kalma, aktarma, yine bayıldım) etmiştir.
Sayfa 211Kitabı okudu
Difference Juridique Ottomane et Française (Diferans jüridikOttomane e Fransez)
Türk idaresinin çoğunlukla Fransa kaynaklı olduğu bir gerçektir. İkisi arasındaki farklılıklara bakıldığında ise en temel farklılıklardan biri kendini idari rejime geçişte göstermektedir. Osmanlı Devleti'ndeki durum Fransa'dakinin tamamen aksine idi. Fransa'da idari rejim, idarenin, adli nüfuz ve tesirden kurtulması için ihdas edilmiş olduğu halde Osmanlı'da adliye icranın/idarenin tesirinden kurtulmaya çalışıyordu.
70 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.