Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Rant

Aydınlandım
Osman Köksal, Türkeş ’in durumundan bahsediyordu. Ve bana dönerek “Talât hayatta bir tek hata yaptın. O da Türkeş ’i içeriye soktun” dedi. Çünkü Türkeş ’i komiteye ben Elazığ ’dan yazıp teklif etmiştim. Ekrem de tasdik etti. Ben de kendilerine aynen şöyle söyledim: “Evet içeriye soktum, fakat ben Kore ’ye gittikten sonra siz aranızda, ona neden bu kadar fırsat verip sivrilttiniz, niye frenleyemediniz?” dedim. Ve şöyle bir şart koştum. “Yegâne endişeniz bu ise, ben onun hareketlerini frenlerim, olmazsa hayatım pahasına olsun ona bir çare bulurum” dedim.
Reklam
Bana değer vermeniz gerekirdi Luxeuil, böylece benim sizi aldatamayacağıma inanırdınız, umutsuzluğunuzu sizde uyandırdığımı sandığım duygulardan daha az dinlemeniz gerekirdi. Bu bana ders olsun, bu hep aşırı sevmekten... Buna hep çok çabuk boyun eğdiğimiz için sevgililerimizin saygısını yitiriyoruz... Ah Luxeuil, keşke beni daha çok sevmiş olsaydınız, keşke sizi daha yavaş sevmiş olsaydım, zayıflığımdan dolayı beni cezalandırdınız ve sevginizi güçlendirmesi gereken şey sizi benim sevgimden kuşkulandırmak oldu.
Uyumsuzluk duygusu, her sokağın dönemecinde, her adamın yüzüne çarpabilir. O durumuyla, gönül yıkıcı çıplaklığı, parıltısız ışığı içinde, kavranılmaz bir şeydir. Ama bu güçlük bile düşünülmeye değer. Bir insanın bizim için her zaman bilinmez kaldığı, bizi aşan, indirgenmez bir yanı bulunduğu belki de doğrudur. Ama gerçekte insanları tanırım, davranışlarından, eylemlerinin bütününden, geçişlerinin yaşamada yarattığı sonuçlardan bilirim onları. Aynı biçimde, sonuçlarının toplamını akıl düzeyinde bir araya getirir, bütün yüzlerini kavrayıp dikkate alır, evrenlerini yeniden çizer, böylece, çözümlemenin hiç mi hiç kavrayamayacağı bütün bu akla aykırı duyguları gerçekte tanıyabilir, gerçekte değerlendirebilirim. Görünüşe göre, bir oyuncuyu yüz kez gördüm diye onu kişi olarak daha iyi tanımayacağım kuşku götürmez.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
62
Kendime aşk duymanın günahıyla dopdolu Gözlerim ve yüreğim, varlığımın her yeri; Yoktur ki bu günahtan kurtulmanın bir yolu: Can evime sımsıkı sarılmıştır kökleri. Hoş değildir kimsenin yüzü benimki kadar, Benden yakışıklısı, benden vefalısı yok; Ölçüp biçiyorum da, bende ne değerler var. Ben herkesten üstünüm, her bakımdan, hem de çok. Ama gerçek yüzümü aynada görür görmez Pörsümüş, benzim uçuk, şerha şerha ve köhne, Kendime duyduğum aşk, ters düşer bana bu kez: Kötü şeymiş insanın aşk duyması kendine. Sensin öbür benliğim, varlığımda övdüğüm, Yaşımı gençliğinle, güzelliğinle örttüm.
Bir intiharın birçok nedeni vardır, ama genel olarak en çok göze çarpanları, en etkenleri olmamıştır. İnsanın bir düşünce sonucu intihar ettiği enderdir. Bunalımı başlatan şeyi denetleyebilmek hemen her zaman olanaksızdır. Gazeteler sık sık “gizli kederlerden” ya da “iyileşmez hastalıklardan” söz ederler. Geçerlidir bu açıklamalar. Ama o gün umutsuz kişinin bir dostu kendisiyle ilgisiz bir tavırla konuşmuş mudur, konuşmamış mıdır, bilmek gerekirdi. Çünkü böyle bir davranış daha askıda bulunan bütün hınçları, bütün bıkkınlıkları hızlandırıvermeye yetebilir.
Reklam
Asla dakik olamadım ve sırf bu yüzden uzadıkça uzayan dostluklarım var.
Yavaşlığın keyfi neden yitip gitti böyle? Ah nerede şimdi geçmişin aylakları? Halk türkülerinin tembel kahramanları neredeler, bir değirmenden ötekine sürüklenip duran, açık havada yıldız palasta uyku çeken şu serseri tayfası nerede şimdi? Kır yollarıyla, çayırlarıyla, harman yerleriyle, doğa güzellikleriyle nereye gittiler? Bir Çek atasözü onların tatlı aylaklıklarını bir eğretilemeyle tanımlar: Tanrının pencerelerini seyrediyorlar. Tanrının pencerelerini seyreden kimsenin canı hiç sıkılmaz; mutludur. Günümüz dünyasında işsizlik’e dönüştü aylaklık; aynı şey değil kuşkusuz: İşe yaramaz hisseder kendini işsiz insan, canı sıkılır, yoksun kaldığı devinimi arar durmadan.
Epiküros şöyle yazar: “Aklı başında insan savaşla ilişkili hiçbir şey yapmaya kalkışmaz.”
Küçükken, bir kavkıyı kulağıma dayayınca denizin en eski mırıltısını duyabileceğimi söylerlerdi. Laclos’nun dünyasında da tıpkı böyledir, ağızdan çıkan her söz sonsuza kadar duyulabilir.
Romalı kafası bir çiftçi, bir asker kafasıdır; ne sadece çiftçi ne de sadece askerdir, çiftçi-askerdir; bu Romalının ne çiftçi ne de asker olduğu sonraki çağlarda da böyledir. “Sürekli çalışma”dır çiftçinin alınyazısı, çünkü mevsimler insanı beklemez.
Reklam
S: KIÇTA OSURUK TERÖRÜ! manşetinizi Spinejack Dönüşüm Projesi’nin istismarcı ve yakışıksız bir tasviri olarak niteleyenler var... C: Hayır, hayır, sizin de gördüğünüz gibi bunlar sadece formattan kaynaklanan kısıtlamalar. Manşetlerin çarpıcı olması için her zaman mümkün olan en az sayıda karakter kullanma çabasındayız. Hece ve harf bakımından “Kıç”, “Rektum”un tam yarısı kadar, dolayısıyla yüzde elli kârdayız.
Şişman insanlar güçlüler, akıllılar, varolan bütün iyi şeyler onların elinde, hem de hepsi. Dünyanın bütün cömertliğini kocaman avuçlarının içinde sımsıkı tutuyorlar. Kimseyle paylaşmıyorlar. Paylaşmak zorunda değiller. Büyük savaş bitti ve şişman insanlar galip geldi. Eskiden, şişmanların dünyadaki son kaya parçasını da yiyip hâlâ kendilerini aç hissedecekleri günün hayalini kurardım. Ama Aimless onların uzaya doğru uçtuklarını görmüş. Belki de yiyip içip sıçmak ve kenara atmak için başka gezegenler, hatta âlemler arıyorlardır. Şişman insanlar aslında güneşi yemek istiyorlar, güneşi tükettiklerinde ise eminim ki açlıkları onları başka yıldızlara yöneltecektir. Hiçbir zaman yetinmeyi öğrenemeyecekler.
İnsan hiçbir şey değildir. Ama işte bu hiçlik bilinci onu bir şeye benzetir.
Uygarlık aniden dursa, aniden gökyüzünde büyük, tangırtılı Alpha Centauri gemileri belirse ve insan ırkını alıp götürse, köpeklerin tekrar kurda dönüşmesinin muhtemelen ancak iki öğün süreceğini bilirsiniz.
78 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.