Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ercan DEVECİ

Ercan DEVECİ
@rapsody
Fotoğrafsever, Kitapsever, Nurcansever. Takiplere dönmüyorum, instaya çevirmeyin burayı da..
Sabitlenmiş gönderi
Tabiat, yüksek bir zekaya aynı zamanda ruh yeteneği de verecek kadar cömert değildir. Kural olarak, birinin olduğu yerde diğeri bulunmaz ve bir yetenek kusursuz biçimde var ise bu, genellikle diğer yeteneklerin pahasına gelişmiştir. En iyi koşullarda birbirinin önüne çıkan akıl ile duygu arasındaki zıtlık, insan psişesinin tarihinde acı dolu bir sayfadır.
Reklam
Kuşkusuz pazar ekonomisi, artık kimsenin, özellikle de eski komünist ülkelerin geri dönmek istemediği bürokratik ve güdümcü ekonomiye olan üstünlüğünü kanıtladı. Gelgelelim, tek modele dönüşen kapitalizm, toplumsal bilançosu konusunda kendisini sürekli eleştiren, işçi hakları ve eşitsizlikler konularında dürtükleyen, yararlı, büyük olasılıkla yeri doldurulamaz bir rakibini yitirmiş oldu. Sözü geçen bu haklara, komünist ülkelerde kapitalist ülkelerin çoğundan daha az saygı gösterilse de, sendikalar daha sıkı biçimde susturulsa da, tehlikeli nomenklatura sistemi eşitlik ilkesine yapılan göndermelerin hepsini yalancı çıkarsa da, sırf o itiraz olgusu, o saldırılar, o retorik, her toplumun içindeki ve dünya ölçeğindeki o aralıksız baskı, kapitalizmi daha toplumsal, daha az eşitsizlikçi, işçilere ve onların temsilcilerine karşı daha dikkatli olmak durumunda bırakıyordu; etik planda, siyasal planda, hatta, sonuçta, pazar ekonomisinin etkili ve akılcı yönetimi için zorunlu bir düzelticiydi bu da. Bu düzelticiden yoksun kalan sistem hızla yozlaştı, tıpkı artık budanmadığından yabani haline dönen bir çalı gibi. Sistemin parayla ve para kazanma tarzıyla olan ilişkisi edebe aykırı bir hal aldı.
Marx dini "halkın afyonu" olarak tanımladığında, bunu alay etmek için ya da onun izinden gidenlerin sıklıkla yaptıkları gibi küçümsemek için söylememişti. Belki de tümcesinin tamamını anımsatmakta yarar vardır, şöyle diyordu: "Dinsel üzüntü hem gerçek üzüntünün dışavurumu, hem de bu üzüntüye karşı çıkıştır. Din ezilen insanın iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz bir dünyanın ruhudur. Din halkın afyonudur. " Onun bakış açısına göre, insanların gerçek bir mutluluk yaratmaya kendilerini adayabilmeleri için, bu "aldatıcı mutluluğu" ortadan kaldırmak gerekiyordu; şimdi bakıldığında, bundan şu sonuç çıkarılabilir: Vaat edilen mutluluğun daha da aldatıcı çıkmasının üstüne, halklar kendilerini avutan "afyon"larına döndüler.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Âlimin mürekkebi şehidin kanı ile tartılır, âlimin mürekkebi ağır gelir", der Müslümanların Peygamberi.
Bir halkın özel yaşamı, edebiyatıdır. Tutkularını, özlemlerini, düşlerini, yoksunluklarını, inançlarını, çevresindeki dünyaya bakışını, kendisini ve -buna biz de dahil olmak üzere- başkalarını nasıl algıladığını edebiyatla açığa vurur. Biz de dahil olmak üzere diyorum, çünkü "ötekiler"den söz ederken, kim olursak olalım, nerede olursak olalım, bizlerin de ötekiler için "ötekiler" olduğumuzu unutmamamız gerekiyor.
Reklam
Her ülkede, her kentte birlikte yaşayan, farklı farklı kökenlere sahip o insanlar, biçimleri bozan prizmaların -bazı yerleşik düşüncelerin, atalardan kalma önyargıların, dar kafalı imgelerin- içinden birbirlerine bakmayı daha uzun süre sürdürecekler mi? Bana kalırsa, içinde yaşadığımız dünyaya daha iyi kulak kabartabilmek için alışkanlıklarımızı ve önceliklerimizi değiştirmemizin zamanı geldi. Çünkü bu yüzyılda artık yabancı diye bir şey yok, yalnızca "yol arkadaşları" var. Çağdaşlarımız ister sokağın öteki köşesinde isterse dünyanın öteki ucunda yaşıyor olsunlar, evimizden iki adım uzaktalar sadece; davranışlarımız onları derinden etkiliyor, onlarınki de bizi.
Bilgi sonsuz bir evrendir, bütün yaşamımız boyunca hiç de ölçülü davranmadan beslenebiliriz ondan, ne yapsak tüketemeyiz onu. Üstelik, daha da iyisi: Ondan ne kadar beslenirsek, dünyayı da o kadar az tüketiriz.
Kültürü diğerleri gibi bir alan olarak ya da belli bir insan kategorisi için yaşamı güzelleştirmenin bir yolu olarak görmek, hangi yüzyılda olduğumuzu, hangi binyılda olduğumuzu şaşırmak demektir. Bugün, kültüre düşen rol, çağdaşlarımıza hayatta kalmalarını sağlayacak entelektüel ve manevi araçları sağlamaktır, başka bir şey değildir. Tıbbın bize armağan ettiği o fazladan onlarca yılı neyle dolduracağız? Gitgide daha çoğumuz daha uzun ve daha sağlıklı bir yaşam sürüyor; ister istemez sıkıntının, boşluk korkusunun pençesine düşebilir ve bu durumdan tüketim düşkünlüğüyle kurtulmaya çalışabiliriz. Yeryüzü kaynaklarını çok hızlı tüketmek istemiyorsak, olabildiğince başka tatmin biçimlerine, başka haz kaynaklarına, özellikle de bilgi edinmeye ve ışıltılı bir içsel yaşam geliştirmeye öncelik tanımamız gerekecek.
Dinin yokluğundan nasıl zarar görüldüğünü, Sovyet toplumu açık biçimde kanıtladı. Ama dinin aşırı varlığından da zarar görülebilir; bu Cicero'nun zamanında, İbn Rüşd'ün zamanında, Spinoza'nın zamanında, Voltaire'in zamanında bile biliniyordu; Fransız Devrimi'nin, Rus Devrimi'nin, Nazizm'in ve bazı birkaç laik zorbalığın aşırılıklarıyla iki yüzyıl boyunca unutulduysa da, bunlardan beri pek çok olay yaşandı bize bunu anımsatacak. Umarım bütün bunlar, dinin yaşamlarımızda işgal etmesi gereken yeri daha doğru biçimde değerlendirebilelim diyedir. "Para" için de aynı şeyi söyleyeceğim. Maddi zenginliği ayıplamak, zenginliklerini arttırmaya çalışanları suçlamak, sürekli olarak en beter demagojilere hizmet eden kısır bir tutumdur. Ama parayı, her türlü saygınlığın ölçütü, her türlü iktidarın ve her türlü hiyerarşinin temeli durumuna getirmek de toplumsal dokunun parçalanmasına yol açar.
Bu yüzyıl daha genç, ama daha şimdiden insanların bu yüzyılda dinle yollarını yitirebilecekleri biliniyor, tıpkı onsuz da yollarını yitirebilecekleri gibi.
Reklam
"Değerler" içi boşaltılmış bir sözcüktür ve değişkendir. Maddi konular ile tinsel konular arasında rahatlıkla gidip gelebilir; inanç alanında da, hem ilerlemenin hem de konformizmin; hem manevi özgürlüğün hem de boyun eğmenin eşanlamlısı olabilir. Bu yüzden onu hangi anlamda kullandığımı, onunla ilişkilendirdiğim düşünceleri açıklamam gerekiyor. Birilerini kendi safıma çekmek için yapmayacağım bunu, zira safım yok benim, partilerden, gruplardan, klanlardan hâlâ uzak duruyorum, benim gözümde aklın özgürlüğünden daha değerli bir şey yogama insanın, olaylara bakışını ortaya koyarken, inandığı şeyi ve varmak istediği noktayı kem küm etmeden dile getirmesi dürüst bir davranış bana kalırsa.
Bence, dünyayı etkisi altına alan düzensizlikten, bundan "daha üst bir düzeye" yükselip kurtulmak için kültür önceliğinin; hatta şöyle diyeceğim, kültür aracılığıyla kurtuluşu temel alan bir değer ölçeğinin benimsenmesi gerekiyor.
Eski meşruiyetlerden kurtulmamız gerekiyorsa, onlardan "daha üst düzey"e çıkmalıyız, yoksa kurtulacağız diye onlardan "daha aşağı düzeye" inmemeliyiz; çeşitliliğimizi, çevremizi, kaynaklarımızı, bilgilerimizi, araçlarımızı, güçlerimizi, dengelerimizi, başka bir deyişle ortak yaşamımızı ve hayatta kalma yetimizi şimdiye dek yaptığımızdan daha iyi yönetebilmemizi sağlayacak bir değer ölçeği oluşturmalıyız; yoksa her türlü değer ölçeğini dışlamaya yönelmemeliyiz.
Hayali Gerçeklikler Zamanımıza damgasını vuran manevi bunalım üstüne, kimi zaman "ayar noktalarının yitimi"nden ya da "yön yitimi"nden söz ediliyor; pek katılmadığım açıklamalar bunlar, çünkü yitik ayar noktalarının, unutulmuş dayanışmaların ve geçerliliklerini kaybetmiş meşruiyetlerin "yeniden bulunması" gerektiğini akla getiriyorlar; kanımca, asıl gereken şey onları "yeniden bulmak" değil, yaratmak. Yeni çağın sorunlarıyla, eski zamanlardaki tutumlara aldatıcı biçimde geri dönüşü salık vererek yüzleşilemez. Bilgelik, bu dönemin benzersizliğini, kişiler arasında olduğu gibi toplumlar arasındaki ilişkilerin de kendine özgülüğünü, elimizin altındaki olanakların ve yüzleşmek durumunda olduğumuz sorunların kendine özgülüğünü görmekle başlar...
Dünyadaki davaların siyasal yönetimi konusunda gözlenen bu çivisinden çıkma halinden ABD şüphesiz yararlanıyor; ama aynı zamanda bunun kurbanı oluyor. Kendine çekidüzen vermezse, dünyanın geri kalanıyla olan sağlıksız ilişkileri, onda Vietnam Savaşı'nı izleyen sarsıntılardan çok daha kalıcı ve yoğun sarsıntılar yaratabilir.
ABD'nin Soğuk Savaş'tan sonra edindiği konum ve küresel tek süper güç olması, onun için İngilizcede mixed blessing olarak adlandırılan şeyi yansıtıyor, yani hem lütfü hem de laneti. Maddi manevi her varlığın sınırlarının belirlenmesine ihtiyacı vardır. Her iktidarın, ötekileri kendi taşkınlıklarından korumak için, aynı zamanda onu kendinden de korumak için bir karşı-iktidara ihtiyacı vardır.
1.689 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.