Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ercan DEVECİ

Ercan DEVECİ
@rapsody
Fotoğrafsever, Kitapsever, Nurcansever. Takiplere dönmüyorum, instaya çevirmeyin burayı da..
20 Eylül 1981
187 okur puanı
Temmuz 2018 tarihinde katıldı
Kendi gerçeğini yaşamadığın için seçtiğine ulaşmak da uzun sürüyor. Düşüncelerini aklın yaratır, duyguların ise gerçektir. Hapsettiğin, dizginlediğin, yok saydığın duygular ruhunu kirletir, zihnini ve bedenini hasta eder.
Reklam
Geçen her an bir daha geri gelmemek üzere gidiyor. Korkarak, saklanarak, katlanarak, risk almayarak çözemeyiz yaşamı... Yaşamı, yaşayarak çözeceğiz.
Size söylüyorum, konuşmaya ihtiyacım var. Özgürleşmeyi bilmek hiçbir şey değil; güç olan, özgür olmayı bilmektir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bu yüzyılda, geleceğe yönelik iki bakış açısından birini seçmemiz gerekecek. Bunlardan ilki birbirleriyle savaşan, birbirlerinden nefret eden, ama küreselleşmenin etkisiyle, birbirlerini her gün aynı kültürel bulamaçla biraz daha besleyen küresel kabilelere bölünmüş bir insanlık düşüncesidir. İkincisiyse, ortak yazgısının bilincinde olan ve bu yüzden aynı temel değerler çevresinde toplanmış, ama en çeşitli, en zengin kültürel ifadeleri her zamankinden de fazla geliştirmeyi sürdüren, bütün dillerini, sanatsal geleneklerini, tekniklerini, duyarlılığını, belleğini, bilgisini koruyan bir insanlık düşüncesidir. Dolayısıyla, bir yanda, birbiriyle çatışma halindeki, ama kültürel açıdan birbirine öykünen ve birbirine benzeyen birçok "uygarlık"; öte yanda, sayısız çeşitliliğe açılan, tek bir insan uygarlığı. Bu iki yoldan ilkini izlemek için, bugün yaptığımız gibi, kendimizi dalgalara bırakıp tembel tembel koy vermeyi sürdürmemiz yeter. Yok ikinci yol seçilecekse, bir atılım gerçekleştirmemiz gerekiyor, bunu başarabilecek miyiz acaba?...
Eşi benzeri olmayan sayısız olayla örülmüş tarih, genellemelere uymaz pek. Tarih içinde doğru yolu bulabilmek için birçok anahtara ihtiyaç vardır; bir araştırmacının kendi yaptığı anahtarı öteki anahtarların arasına katmak istemeye hakkı varsa da, bütün anahtarların yerine bir anahtar koymak, sözüm ona bütün kapıları açacak bir "maymuncuk" ortaya koymak akıllıca değildir.
Reklam
Bütün tarih kuramları kendi zamanının ürünüdür; şimdiyi anlamak için son derece öğreticidir; geçmişe uyarlandığında tahmini ve yanlı bir hal alır; geleceğe yöneltildiğindeyse tehlikeli, hatta kimi zaman yıkıcı sonuçlar doğurur.
...Küreselleşmenin en uğursuz sonuçlarından biri, cemaatçiliği de küreselleştirmesidir. İletişim araçlarının küreselleştiği bir zamanda dinsel aidiyetlerin yükselişi, insanların "küresel kabileler" halinde gruplaşmalarını sağladı, "küresel kabile" deyişi çelişkili görünse de gerçekliği olduğu gibi yansıtıyor.
...Acılarla dolu bu çağda, Müslüman toplumların yaşadığı sorun, din ile siyaset arasındaki ilişkiden ziyade, din ile tarih, din ile kimlik, din ile onur arasındaki ilişkiyle bağlantılı. Müslüman ülkelerde dinin yaşanma biçimi, halkların içinde bulunduğu açmazı yansıtıyor; halbuki şu durumdan kurtulabilseler ve demokrasiye, modernliğe, laikliğe, birlikte yaşamaya, bilginin önceliğine, yaşamın övgüsüne uyan ayetleri yeniden bulabilseler, metinlere olan harfi harfine bağlılıkları daha yumuşak, daha sevecen, daha esnek olacak. Ama yalnızca kutsal metinlerin yeniden yorumlanmasıyla bir değişim olacağını ummak yanıltıcı olur. Bir kez daha yineleyeceğim için bağışlayın: Ne sorun ne de bunun çözümü kutsal metinlerde.
İslamiyet kimlik için olduğu kadar onur için de bir tapınaktır. İnsandaki gerçek inancı elinde bulundurduğu, kendisine daha iyi bir dünyanın vaat edildiği, Batıklarınsa ileride perişan olacakları düşüncesi, bu dünyada bir parya, bir mağlup, sonsuza dek kaybetmeye mahkûm olmanın utancını ve acısını dindiriyor. Bugün, Müslüman halkın, diğer uluslar arasında kendisini lanetlenmiş ya da dışlanmış değil de kutsanmış, Yaradan tarafından "seçilmiş" olarak gördüğü ender alanlardan biri, hatta belki de tek alan...
Bir halk, ne zaman muzaffer bir halk imajı kazansa, onun uygarlığını oluşturan her şey bütün dünya tarafından ilgiyle ve önsel bir saygıyla izlenir. Bundan böyle, kendisi de geçmişinden kopma olanağından yararlanabilir ve onu eleştirebilir.
Reklam
Güçlü hükümdar din görevlisinin karşısında alçakgönüllülükle pişmanlık sergiliyormuş gibi davranırken, bir yandan da öç almaya hazırlanır.
Dinsel ya da dindışı bütün öğretiler dogmatizmin ve hoşgörüsüzlüğün tohumlarını taşırlar içlerinde; bazı kişilerde bu tohumlar açığa çıkar, bazılarındaysa gizli kalır.
Kısa bir süre önce geride bıraktığımız yüzyıldan alınacak önemli bir ders şuydu: İdeolojiler gelip geçici, dinlerse kalıcıdır. Bununla birlikte, asıl kalıcı olan şey inançlardan ziyade aidiyetlerdir; ama inançlar, aidiyet kaidesinin üstünde yeniden yapılanır.
Kuşkusuz pazar ekonomisi, artık kimsenin, özellikle de eski komünist ülkelerin geri dönmek istemediği bürokratik ve güdümcü ekonomiye olan üstünlüğünü kanıtladı. Gelgelelim, tek modele dönüşen kapitalizm, toplumsal bilançosu konusunda kendisini sürekli eleştiren, işçi hakları ve eşitsizlikler konularında dürtükleyen, yararlı, büyük olasılıkla yeri doldurulamaz bir rakibini yitirmiş oldu. Sözü geçen bu haklara, komünist ülkelerde kapitalist ülkelerin çoğundan daha az saygı gösterilse de, sendikalar daha sıkı biçimde susturulsa da, tehlikeli nomenklatura sistemi eşitlik ilkesine yapılan göndermelerin hepsini yalancı çıkarsa da, sırf o itiraz olgusu, o saldırılar, o retorik, her toplumun içindeki ve dünya ölçeğindeki o aralıksız baskı, kapitalizmi daha toplumsal, daha az eşitsizlikçi, işçilere ve onların temsilcilerine karşı daha dikkatli olmak durumunda bırakıyordu; etik planda, siyasal planda, hatta, sonuçta, pazar ekonomisinin etkili ve akılcı yönetimi için zorunlu bir düzelticiydi bu da. Bu düzelticiden yoksun kalan sistem hızla yozlaştı, tıpkı artık budanmadığından yabani haline dönen bir çalı gibi. Sistemin parayla ve para kazanma tarzıyla olan ilişkisi edebe aykırı bir hal aldı.
Marx dini "halkın afyonu" olarak tanımladığında, bunu alay etmek için ya da onun izinden gidenlerin sıklıkla yaptıkları gibi küçümsemek için söylememişti. Belki de tümcesinin tamamını anımsatmakta yarar vardır, şöyle diyordu: "Dinsel üzüntü hem gerçek üzüntünün dışavurumu, hem de bu üzüntüye karşı çıkıştır. Din ezilen insanın iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz bir dünyanın ruhudur. Din halkın afyonudur. " Onun bakış açısına göre, insanların gerçek bir mutluluk yaratmaya kendilerini adayabilmeleri için, bu "aldatıcı mutluluğu" ortadan kaldırmak gerekiyordu; şimdi bakıldığında, bundan şu sonuç çıkarılabilir: Vaat edilen mutluluğun daha da aldatıcı çıkmasının üstüne, halklar kendilerini avutan "afyon"larına döndüler.
1.410 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.