Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Dudu
Dudu
@readeristt
Diğer hesabıma bir türlü ulaşamadığımdan ötürü yeni hesap açtım.
334 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
Herkese merhaba.
Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Şimdi gelelim kitap yorumuma.
#kitapyorumu
Güç Mevsimi kitabının devamı niteliğinde olan "İntikam Mevsimi" kitabında, olaylar kaldığı yerden tüm hızıyla devam etmekte.
Güç Mevsimi kitabında, Hampton ailesine yönelik bir suikast düzenlenmişti.Bu suikast sonucunda Hampton
Yorumuma şu satırlarla başlamak istiyorum: Kitap çıktığı zaman kitabı alıp okuma gibi bir düşüncem yoktu açıkçası.
Fakat yazarın "Saç Örgüsü" kitabını okuyup kalemiyle tanıştıktan sonra, bu kitabı da okumalıyım dedim. Zaten bu kitap bir nevi Saç Örgüsü kitabının devamı niteliğinde.
Bağımsız da okunabilir fakat önce Saç Örgüsü kitabı okunursa daha iyi olur.
Bu kitap; yaşadığı bir trajedi sonucunda Fransa'dan Hindistan'a giden, buranın kendisine iyi gelmesini ümit eden sevgili Lena burada yaşadığı bir olay sonucunda Lalita isimli bir kız çocuğuyla tanışacak ve hayatı yavaş yavaş değişmeye başlayacaktır.
Burada yabancısı olduğu bu ülkede Lena, çocuklar için, çocukların daha iyi bir yaşam sürmesi için, eğitim alabilmesi için mücadele edecektir.
Bu mücadelede yoluna taş koymak isteyenler olabileceği gibi ona yardım etmek isteyen kişiler de olacaktır.
Kitabı okurken keşke tüm öğretmenler Lena gibi idealist olsa diye düşünmedim de değil.
Kitapta; eğitimin önemi, eşitlik, aile kavramı, özgürlük, arkadaşlık ve dostluğun önemi çok iyi bir şekilde vurgulanmış. Hindistan'da ki yaşamdan da bahsedilmiş.
Çok fazla kalın bir kitap olmamasına rağmen, her bir sayfasının dolu dolu olduğu, içerisinden birçok dersin çıkarılabileceği bu kitabı, çok beğendim.
İyi ki okumuşum dedim. Hiç tereddüt etmeden alıp okumanızı tavsiye ederim.
Sevgili yazar Buket Uzuner'in kaleme almış olduğu Tabiat Dörtlemesinin ilk kitabı olan "Su" kitabını, uzun zamandır merak ediyordum ama bir türlü okumak nasip olmamıştı.
Mevlâna demiş ki: "Her şey vaktini bekler."Bu kitapta sanırım vaktini bekledi.
Lafı daha fazla uzatmadan kitaptan bahsedecek olursam,kitapta: Defne
Okur Takip Önerileri
Bazı yazarlar vardır, ne yazarsa yazsınlar, kalemleri o kadar güçlüdür ki okunurlar.
İşte onlardan bir tanesi de sevgili yazar: "Sema Soykan"
"Sema Soykan", bu sefer biz okurlarının karşısına bir romanla değil; tarih, etimoloji, kültür, deyimler, atasözleri ve onların kendilerine has hikâyeleri ile karşımıza çıktı. Hem de ne çıkış!
Her bir satırının altı çizilesi.. Bir sonraki sayfada acaba ne öğreneceğim merakıyla. Kitabı ben matruşka bebeğe benzettim. Niye mi? Çünkü; her bir kelime ya da cümle bir sonrakini meydana getirmiş. Ortaya da bir "bilgi hazinesi" çıkmış.
Çıkarken de, biz okurlarını sıkmayan, sohbet tadında, akıcı bir anlatımla sunmuş, yazar.
Bu kitap sayesinde, bilmediklerimi öğrendim, bildiklerimi pekiştirdim. Kimi yerde duygulandım, kimi yerde kızdım, kimi yerde gülümsedim. Kimi yerde de ağzım bir karış açık kaldı. Hatta kitapta bir yer var, o kısmı okurken; uskumru balığına bakış açım değişti diyebilirim.
Kısacası; iyi ki ama iyi ki okumuşum dediğim, sırf bir kere değil, birçok defa ele alınıp okunabilecek bir kitap.
Keşke bu kitap okullarda öğretmenler tarafından öğrencilere aldırılıp okutulsa, üzerinde münazaralar yapılsa dediğim bir kitap oldu.
Kesinlikle tavsiyemdir. Okuyunuz ve okutturunuz; bu mini ansiklopedi gibi olan kitabı. Ansiklopedi dediysem de eskiden Büyük Larousse ve Bratannicalar vardı, onlar gibi de değil. Okuması daha eğlenceli. Demedi,demeyin.
Sevgiler.
Smita, Guilia, Sarah.. Birbirinden uzak, birbirinden farklı 3 ülkede yaşayan kadın.
Smita; Hindistan'da kendi yaşayamadığı hayatı kızının yaşaması için çırpınan bir anne.
Guilia; İtalya'da babasından devraldığı atölyeyi ayakta tutmak için çabalayan bir kadın.
Sarah; başarılı bir avukat, iş kadını.
Ve bu 3 kadının birbirlerine teğet geçen hayatları... Birbirlerine bie saç örgüsü ile bağlı oluşları...
Kitapta; aile.bağlarını, arkadaşlık-dostluk ilişkilerini, iş dünyasının acımasızlığını, aşkı, insanın hayatının hiç beklenmedik bir anda değişebileceğini.. Umut etmenin önemini... Özgürlüğü...
Yazar o kadar güzel işlemiş ki!... Çevirisi o kadar akıcı ki!...
İncecik bir kitap olmasına rağmen vermek istediği mesajlar iledolu dolu...
İyi ki okumuşum dediğim... Ki ben kitap için abartıldığını düşünüyordum açıkçası. Şişirme bir reklami olabilir gibi gelmişti. Ama hiç öyle değilmiş, gerçekten!
Sayfa sayısı daha fazla olsa idi dediğim bir kitap oldu.
Kesinlikle tavsiye ederim.
Sevgiler.
Çok küçük yaşta Kasova'dan Çorlu'da göç eden Kemal'in, lisedeyken tanışıp aşık olduğu ve bir türlü unutamadığı Beyza'ya olan saplantılı aşkını...
Üniversiteyi kazanıp iyi bir iş hayatıyla beraber kendisine iyi bir gelecek kurmaya çabalamasını... Anne, babası, kardeşi ve eşiyle olan ilişkisini..
Üniversite ve iş hayatını, kurduğu arkadaşlıkları...
Eşi Sevim'i sevmesine rağmen hâlâ Beyza'ya olan aşkını... Onla yüzleşmek istemesini.. (Neden yüzleşmek istiyor sorusunun cevabı tabii ki kitapta)
Sevgili yazar Ramis Çınar sıcacık ve akıcı bir anlatımla biz okurlarına sunmuş.
Kitabın okurken kimi zaman gülümsedim kimi zaman ise Kemal karakterine kızdım.
Sadece eleştireceğim tek şey; bazı yerlerde fazla detay olması idi.
Onun haricinde genel hatlarıyla beğendiğim, bir kitap oldu.
Sevgiler..
Altı farklı kadın.( Hayriye, Güngör, Sevda, Aynur, Kübra, Gönül) Ve bu kadınların birbirlerine görünür görünmez iplerle bağlı oluşunu..
Her birinin ayrı ayrı yaşanmışlıklarını..Hepsinin ortak noktasının Güngör Hanım nam-ı diğer Bodrum Terzisi ve Bodrum Güzeli olmasını...
Arka plânda geçmişten günümüze doğru Bodrum ve yaşantısını..Siyasi olayları;60'lı yıllarda meydana gelen ihtilali...
İnsanların daha fazla zengin olma uğruna yaptıkları şeyleri...
Suriye'den ülkemize göç eden mültecileri ve yaşadıkları sorunları...
Aile bağlarını, geçim sıkıntısını, aşkı, sevdayı..Her biri bir potada eritilircesine...
Öz Türkçe bir dil kullanılarak, akıcı ve akılda kalıcı, masalsı bir anlatımla biz okurlarına sunmuş, sevgili yazar: "Can Çelebi"
Bodrum Terzisi'ni okuyup bitirdiğimde bazı soru işaretleri kafamda vardı. Ama bu kitapla beraber sorularımın cevabını öğrenmiş olmakla beraber, ilk kitaba göre daha fazla beğendiğimi de itiraf etmeliyim. Kesinlikle tavsiye ederim.
Toplumumuzun kanayan yaralarından biri olan; kadına şiddet, zulüm ve çocuk istismarı konusuna, hikâyeler vasıtasıyla değinen...
Değinirken bunu okuyucuyu sıkmadan, akıcı bir dil kullararak yapmış olan..
Satır aralarında bilgilendiren ve bilinçlendiren... Nasihat eden, toplumun yararına olacak altı çizilesi cümlelerin yer aldığı...
İyi ki okumuşum dediğim.. Kadın-erkek farketmeksizin ama özellikle de erkeklerin okuması, gerektiğini düşündüğüm...
Kitabın tek olumsuz yanının; ilk başlarda gözüme çarpan kelime hataları ve bazı anlatım bozuklukları olduğu ki o da nazar boncuğu olsun.
Kısacası; bu kadar beğeneceğimi tahmin etmediğim bir kitap oldu, sevgili yazar Deniz Erkin Purut'un kaleme almış olduğu: "Ben Her Şeyim Benim Adım Kadın" kitabı.
Tavsiye ederim. Okuyun ve okutturun.
Sevgiler..
Sizlere, minicik bir itirafta bulunayım mı?
Kitabın birçok defa tanıtımını görüyordum, kapağı olsun, ismi olsun ilgimi çekmiyor değildi ama alıp okumak da tereddüt ediyordum. Ya sevmezsem diye!
Peki ben bu kitabı beğendim mi?
Kitapta; Nurcan yani nam-ı diğer Barış'ın tüm sevdiiklerini ve işini geride bırakarak, Avustralya'ya
Annesini kaybetmiş, üvey babası Alan ile yaşayan, ikiz kardeşinin öldüğünü sanan Sage'in hayatı,kız kardeşinin ölmediğini öğrenip, zihinsel engellilerin ve psikolojik rahatsızlıkları olanların tedavi gördüğü devlete ait bir kurum olan Willowbrook'ta olduğunu öğrendiği zaman değişecekti.
Onu görmeye Willowbrook'a gidecek ve orada tutulacak,hastalara uygulanan kötü şartları görüp, maruz kalacaktı.
Aslında orası O'na söylendiği gibi ne bir okul ne bir hastane idi. Orası toplama kampı gibi bir yerdi.
Ve Sage kız kardeşi Rosemary'nin akıbetini öğrenmeye çalışacak ve oradan kurtulmaya çalışacaktı.Peki kurtulabilecek miydi? Ona kim ya da kimler yardım etmeye çalışacaktı? Kurtulursa sonrasında neler olacaktı?
Willowbrook sakinlerinin teker teker kaybolmasına neden olan kimdi?
Bu ve buna benzer tüm soruların cevabı: "Kayıp Ruhlar Durağı" kitabında.
Kitabı okurken, kimi yerde duygulandıran,kimi yerde akıl tutulması yaşattıran ve kanımı donduran, kimi yerde artık bu kadarı da olmaz dedirten, kimi yerde ise tebessüm ettiren...
Sage'in kararlılığına ve azmine hayran olduğum..
Toplumsal gerçeklere dayanan.. Dram ve psikolojik gerilim tarzında yazılmış,film tadında, bu kitabı iyi ki okumuşum, dedim.
Tavsiye ederim. Sevgiler.
Babasının isteği üzerine mühendislik okuyan ama reklam sektöründe çalışan Volkan isimli bir adamın; yaşamış olduğu aşkları, yaptığı hovardalıkları, arkadaşlarıyla, anne ve babasıyla olan ilişkisini... Suçluluğunu.. İş dünyasını...
Çoğu zaman geçmişe dönmesini, iç sesiyle sorularına cevap bulmaya çalışmasını ki, kitap bilinç akışı tekniğiyle yazılmış bir kitap.
Ailesine ait bir sırrın ortaya çıkmasını ve onu çözmeye çalışmasını...
Kimi zaman kızarak kimi zaman da üzülerek okudum.
Kitabın tek olumsuz yanı; fazla argo kelimenin varlığıydı. Onun dışında çok akıcı rahatlıkla okunabilen.
Genel hatlarıyla beğendiğim, içerisinden dersler çıkarılabilecek bu kitabı tavsiye ederim.
Sevgiler...
Üç kuşak, dört kadın( Elsa; büyükanne, Hana ve Rosa; kızları, Mira; torunu) üzerine yoğunlaşan ve diğer yan karakterlerden de beslenen..
Bu dört kadının birbirleriyle olan ilişkisini içiçe geçen yaşamlarını...
Geçmiş ve gelecek arasında gidip gelerek okuduğumuz ki;
Kitap: Mira'nın ailesini tifo salgını sonucu nasıl kaybettiğini anlatarak başlıyor ve başından neler geçtiğini anlatarak ilerliyor; komşuları olan Ivana teyzesinde kısa süreliğine yaşamasını, akran zorbalığına maruz kalmasını. Annesi Rosa'nın ķız kardeşi Hana'nın ona sahip çıkmaya çalışmasını. Hana'nın garip davranışlarını anlamaya çabalamasını...
Ara ara geçmişe, hatıralara dönerek:
İkinci Dünya Savaşı'nı, savaşın Çek Cumhuriyeti üzerindeki etkisini... Büyükanne Elsa'nın kızları Rosa ve Hana'yı savaşın etkisinden korumak için çırpınışlarını.
Hana'nın davranışlarında ki garipliğin neden kaynaklandığının yavaş yavaş ortaya çıkmasının..
Sır perdesinin de aralanmasının (Hana ve Yaroslav arasında ki)
Yapılan seçimlerin nelere mâl olabileceğinin...
Aile bağlarının, komşuluk ilişkilerinin, ihanetin, yardımseverliğin, aşkın.. Savaşın acımasız yüzünün; açlığın, sefaletin vb anlatıldığı..
Duygu yüklü.. Akıcı bir şekilde kaleme alınmış ki tabi bunda çevirmenin de büyük katkısı var.
Her bir sayfası dolu dolu, film tadında, iyi ki okumuşum dediğim çok güzel bir kitaptı.
Kesinlikle tavsiye ederim. Sevgiler.
Sevgili yazar Orhan Kemal'in kaleme almış olduğu "Baba Evi/Avare Yıllar adlı kitapta:
Memleketleri, Adana'dan Beyrut'a nasıl göç ettiklerini.. Yazarın özellikle babası ile olan inişli-çıkışlı ilişkisin.. Annesi ve kardeşleri olan yaşantısını...
Yoksulluğu.. İş hayatını...Çalışma koşullarını...Tekrardan memlekete dönüp; babaannesi ve halaları ile yaşamasını.. Arkadaşları ile olan ilişkisini.. Aşık oluşlarını..Gençliğin vermiş olduğu aylaklığı...Evlenme sürecini..
Akıcı bir şekilde kimi zaman duygulanarak kimi zaman da tebessüm ederek okudum. Tavsiye ederim. Sevgiler.
Güçler arası savaşı.. İnsanların güce sahip olabilmek ve onu elinde tutabilmek için neler yapabileceklerini... (Henry, Richard, Daniel ve diğerlerinin)
Ülkeler arası siyasi dengeleri... Çıkar çatışmalarını...
İnsanların farklı türdeki hazlarını..( Ki bazı yerlerde az da olsa rahatsız oldum diyebilirim.)
Ve bunlar olup biterken masum bir güzellik olan Emma ve Daniel arasında geçen aşkı...
Arka plânda neden niçin öyle davrandıklarını...
Okurken nefesinizi tutarak, acaba bir sonraki sayfada ne olacak merakıyla okuyacaksınız.
Şunu da itiraf etmem gerekirse; yazar Yasemin Eren'in bu kitabı Güç Mevsimi kitabını görüyordum ama kitabın her ne kadar kurgu bir kitap olsa da bilgi ile iç içe geçmiş film tadında, ters köşe yapan, muazzam bir hayal gücüne sahip güzel bir kitap olacağını tahmin etmiyordum.
Beklentimin üzerinde bir kitap okudum. Tavsiye ederim.
Serinin diğer kitapları olan: İntikam Mevsimi ve İhtiras Mevsimi kitaplarını da umarım kısa zaman içerisinde okuyacağım.
Sevgiler...
Daha eşit ve saygın şartlarda, sadece kendisi için değil, herkesin yaşaması gerektiğini düşünen..Bunu yazılarında, korkusuzca dile getirdiği için, gerek öğrenim hayatında gerekse iş hayatında zorluklar içinde yaşayan...
Sırf dönemin siyasal iktidarları gibi düşünmüyor diye birçok defa hapse düşen..
Arkadaşları, yazar arkadaşları ve ailesiyle olan ilişkisini, aşık olmalarını, -kendisi bir şıpsevdi biri- okuyoruz, sevgili yazar "Sabahattin Ali'nin."
Doğru söyleyenin dokuz köyden kovulduğunu..1930'lar-1940'lardan bu yana bakıldığında ülkemizde aslında pek bir şeyi değişmediğini..Bir arpa boyu yol, pek gidilemediğini...Ne yazık ki bir kez daha görüp anlamamızı sağlayan..
Duygu yüklü bir kitaptı: "Yeşil Mürekkep".
Tavsiye ederim.
Son olarak ise, sizleri kitaba uygun olduğunu düşündüğüm bir şiirin bir kıtalık bölümünü ve kitaptan alıntılar ile baş başa bırakıyorum.
"Sana düşman, bana düşman,
Düşünen insana düşman,
Vatan ki bu insanların evidir,
Sevgilim onlar vatana düşman.
-Nâzım Hikmet
