seni yaşanmamış bir çocukluk gibi sevdim
bütün gün beklediğim pencereler kırıldı
nerden bileceksin, her taraf puştluktan yana
seni yazdığım defterler de buruştu
Eli falçatalı ölüm
Yanlış yollarda kalmışım
Gülüm yok ki, açsın bir gün
Gönlüm soluk soluğa
Ayağımı bastığım her yer
Beni eşikten kovalar
Desinler ki, bir gün güler
Erhan toprağa sinince...
Işığım söndü. Kalbim dindi.
Bir Anka masalıydı yaşadığım
Sondum, sonuncuydum
Yalnızlık ancak bu kadar taşardı,
Fışkırırdı bazan, öyleydi
Ve usulca akardı kalbimden...
Olsa olsa ömrümle yaşıttı
Bütün adresler yitik, nereye gideceksin şimdi
Duvar diplerindesin, sakınarak yürürsün
Alnında yılların silemediği mühür
Herkes seni tedirginliğinden bile tanır
Istıraptan belin büküldüğünde, dünyanın üzerine ebedi bir gece çöksün istediğinde, yağmurun ardından ışıldayan yeşilliği düşün, düşün bir çocuğun uykudan uyanışını
Peçesini indirmeden önce iyice yukarı doğru kaldırdı ve öyle bir bakış serdi ki gözler önüne, Ömer o bakışı tutmak, içine çekmek, hiç bırakmamak istedi. Kalabalığın farkına bile varmadığı kısacık bir an, aşık içinse bir sonsuzluktu bu
Sular durulmayacak biliyorum bu yerde
Beni bekleyen hayal ölümden az ilerde
Derdimde hangi çığlık biriktiyse, söyledim
Sevda denen ateşi tende pinhan eyledim
Kubbesinde yitirdim zaman duygularımı
Akşam mıdır, gece mi, sabah mıdır gözlerin
Her köşede zifiri bir muamma bırakan
Gönül memleketimde seyyâh mıdır gözlerin
Erzurum garından ayrılıyorum
Banklar mütereddit bakıyor ardım sıra
Abdurrahman Gazi yokuşlarında
Mecnun'la, Kerem'le buluşacağız
Bu çaresiz derdi konuşacağız