İsmail b. Ebî Fedîk rivayet ediyor: Kabristanların birinde, bacağını bir kabrin içine sarkıtmış toprakla oynarken buldum Behlül'ü. Ona;" Burada ne yapıyorsun?."dedim. Behlül;" Bana zarar vermeyen insanlarla arkadaşlık ediyorum. Onların yanından ayrıldığımda benim gıybetimi yapmazlar." dedi.
Ona;" Fiyatlar çok yükseldi. Bizi bu beladan kurtarması için Allah'a dua etmez misin?" dedim. Behlül;" Vallahi, hiç umrumda değil. Ister bir buğday tanesi bir dinar olsun. Allah bizden ona ibadet etmemiz için söz aldı; emrettiği gibi. Bize vadettiği gibi bize rızık vermek ona kalmıştır." dedi.
Dünyada ne yapıyorsan bil ki; ya Allah içindir ya nefsin için. Hep düşün bunu. Yaptığın kimin için diye. Allah için yapmak letafet ama nefs için yapmak felakettir.
Bir hercai idim evvel vakitte. Bilmez, bilinmezdim; görmez ve görünmezdim.Harabelerde bir harabat ehliydim. Nefsinin pençesine düşmüş bir mücrim, kendine zulmeden bir mazlum idim.