insan ihtiyaç duyuyor. olmadık bir şeyden bir kıvılcım buluyor kendine, belki de hiç gerçekleşmeyecek hayallere sürüklüyor kendisini. sonra o özenle tasarladığı, herkesten koruduğu, sanallıklardan seçme hayalinin içinde yaşamaya başlıyor. birisi, aslında böyle bir şeyin olmadığını söylediğinde hemen karşı koymaya başlıyor ve işin kötüsü kendisini yok yere bir şeylere bağladığını da biliyor. vazgeçmeyi terketmek olarak görüyor, en sevdiklerini dinlememeye başlıyor. insan bazen aklının iplerini sağlam kazıklara bağlayamıyor. diğer insanların arasına karıştığında onların yüzlerinden birer tutam alıyor ve kendini çizmeye başlıyor yavaş yavaş. onlara benzemek değil de onlarla süslü bir yeni "ben" yaratmaya çalışıyor. açıyor beyninde öten uğultunun sesini sonuna kadar, başlıyor bilmediği bir dilde türküler söylemeye. o halden, o hayalden, o yüzlerden kurtulmak güç olan işte.
düşünüyorum da, ömrümüz hâsretlerden
meydana gelmiş bir zincir. Kimi ekmeğe, kimi çocukluğuna, kimi gençliğine, kimi sevdiği herhangi birşeye, kimi sevmeye, kimi sevilmeye, kimi arkadaşa. O bunu bekler, öbürü bekleyişi
bekler. Her kavuşma başka bir hâsrete yol. Yaşarken yaşamaya hâsretiz..