Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

seda

Bir de okurlarımıza dünyada çok az rastlanan, el sanatlarında,bedensel kabiliyetlerde, yaratıcı fikirler konusunda Allah vergisi acayip, eşsiz özellikleri olan insanlardan bahsetmek istiyorum. Gerçek olmasa bu örnekleri de aklın kabul etmesi mümkün değildir. Bunlardan birkaç örneği şöyle aktarabilirim: Tarihçi Ebû'l-Fadl Abdurrezak b. el-Fuvetî el-Bağdadî, el havâdisu'l-Câmia ve't-Tecârbu'n-Nâfia fi'l-Mieti's-Sâbia adlı kitabında, Yemen'in âlim meliklerinden Melik el eşref Ebû'l-Abbas İsmail b. el-Abbas er-Resûli el-Yemenî, Ascedu'l-Mesbûk ve'l Cevheru'l- Mahkûk fî tabakati'l-Hulefâi ve'l-Mulûk adlı eserinde 637 senesi havâdisleri bölümünde şöyle der: "Bu sene yabancı bir terzi asıldı. Bu terzi Emir Cemalettin kaştemür'ulün hizmetinde çalışıyordu. Bu adam bir komşusunu makasla yaralamış ve bundan dolayı komşusu ölmüştü. adam terzilik konusunda çok maharetliydi ve acayip şeyler yapıyordu. Henüz biçilmemiş kumaşlarla kendisini bir sandığa kapatıyor ve sandığın kapağı kilitleniyordu. Sonra da sandık Emir Cemalettin'in kapısına karşı asılıyor ve bir gece kaldıktan sonra indiriliyordu. Sandık indirilip kapağı açıldığında elbiseler biçilmiş, dikilmiş ve katlanmış bir vaziyette bulunuyorlardı. Ondan sonra bu bazı kişiler tarafından denense de başarılamadı. Adam yaşadığı dönemde iyi bir yol tutmasa da kısa boylu, topal ve kambur bir yaşlıydı ve devrinin en iyi terzisiydi.
Reklam
Câbir bin Abdillah şöyle demiştir: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizi bir yere gönderdi üzerimize de Ebu ubeyde'yi Kumandan tayin etti. Kureyş'in bir Kervanı ile karşılaşacaktık bize azık olarak bir dağarcık kuru hurma verdi başkasını bulamadı. Ebû Ubeyde bize birer hurma veriyordu (Ebû'z-Zübeyr) diyor ki: Ben bununla
Okurlar bu rivayetler arasında, akla,bu rivayetlerin mümkün olmadığını,uydurma masallar olduğu düşüncesini getirecek tuhaf,acayip hadiselerle karşılaşacaklardır. Dünyanın doğusundan batısına uzanan,ulemayı bir dalgadan diğerine sürükleyen uçsuz bucaksız dünya halleri,bu dünyanın üzerindeki sayısız insan yüzlerce yılı kapsayan ilim tarihimiz göz önünde tutulduğu takdirde bu tuhaf olayların olabilme imkânının çok da uzak olmayacağı anlaşılacaktır. İnsan bazen,alışageldiği kendi dar dünyasını ve kısa ömrünü ölçü alarak bu garip olayların mümkün olabileceği fikrini reddedebilir. İlginç olmasına rağmen bu hadiselerin çokluğu insana garip gelebilir. Fakat bu düşüncenin sebebi,okurun kitap j içerisinde,bu hallerle bir defada ve aynı anda karşılaşmasından kaynaklı olabilir. İnsan,alışageldiği şeylerin dışında gerçekleşen bu garip hadiselerin uzun zaman sürecinde,miktarını ancak Allah'ın bileceği adette meydana geldiğini düşündüğünde bu olayları daha kabul edilebilir bulacak ve şüphesi zâil olacaktır. İnkârının tıpkı deniz kıyısında dururken denize dalan ve sağına soluna kulaç attıktan sonra alışageldiği balık ve bildiği deniz hayvanlarını görünce hikayelerdeki tuhaf deniz yaratıklarını inkâr eden kişinin inkârına benzediğini fark edecektir. Bu acayip deniz mahlûkatını inkâr eden kişi idrak etmez mi bu mahlûkat sadece denizin bir kesitinde,aynı anda bulunmaz. Ancak denizin gözlerden çok uzak,bilinmeyen kısımlarında bulunur. Ardından acayip olayların kendisine bir defada olmuş gibi anlatıldığını hatırlayınca inkârının yersiz olduğunu,anlatılanların hakikat olabileceğine kani olur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Birisi demiştir ki, "Hikâyeleri çokça anlatın,çünkü hikâyeler incilere benzer. Belki o incilerin içinden de eşsiz bir inci (eddürretül-yetime) çıkıverir." Bu sözdeki inciden maksat sözün fazlasından uzak durmaktır. Kıssalar,içerdikleri mevzu dolayısıyla anlatılmak isteneni fazla bir açıklamaya hacet kalmadan ifade ederler. Böylece de eşsiz bir inci gibidirler. İmâm İbnü'l-Cevzî el-Muntazam fî Tarîhi'l-Mulûk ve'l Umem adlı eserinin mukaddimesinde şöyle der: "Bilesin ki siyer ve tarih anlatımında sayısız faideler vardır. Bunlardan en önemlileri; olayların iç yüzünü anlarsın,zaman içerisindeki değişikliklerin farkına varırsın,kaderin bizim üzerimizdeki tasarruflarını öğrenirsin,geçmiş haberleri,olayları,duymuş olursun ve geçmiş olayları dinlemek gönle sürur verir."
Uyarı
Öyleyse ey kardeşim, Kendisiyle iyi geçinmene en fazla lâyık olanlara karşı kötü davranıp,başkalarına karşı nezâket timsali gibi davranmaktan sakın! Böyle yapmakla sadece kendini aldatmış,üzerinde hakkı olanları mağdur etmiş ve Hazreti peygamber sallallahu aleyhi vesellemin yolundan sapmış olursun. İslâm'ın görgü ve nezâketini yaşayarak onların hoşnutluğunu kazanma hususunda seni başarılı kılması için Allah'tan yardım iste. Kuşkusuz O,dürüst ve erdemli işler yapanların işlerini yoluna koyacaktır. Allah seni,aileni ve sevdiklerini korusun. Ona karşı görevlerini yerine getirmede ve peygamberine tâbi olmada,kerem ve ihsanıyla sana yardım etsin. Allah'ın çokça salât ve selâmı,peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi veselleme,ailesine ve ashabına olsun... Her türlü övgü Allah'a mahsustur. (Bu kısmı neden kaydettim hiç bilmiyorum :D)
Reklam
Yasak davranışlar
İslâm dini,düğünlerde kadınların mubah şarkılar söylemelerine,tef çalarak şiirler ve güzel sözler okumalarına izin vermiştir. Aşk,tutku,güzellik,cinsellik içeren şarkı ve sözler yasaklanmıştır. Bu nedenle kadınlar,bereketli evlilikten duyulan sevinç ve mutluluğu ortaya koyan güzel temiz sözler söylesinler. Nitekim Hz Aişe Radiyallahu anha şöyle demiştir: "Bir kadın ensardan bir erkekle evlendi. Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: "Ey Aişe! Sizin düğün eğlenceniz yok mu? Ensar -yani Medine halkı- eğlenceyi sever" buyurdu. Hadis Âlimi ibn Hacer Fethul Bari adlı hadis kitabında bu hadisin şerhinde şunları yazar: "Taberanî'nin El-Evsat'ında yer alan rivayette Hz Aişe Radiyallahu anha şöyle demektedir: Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: "Bir cariye bulup getirseydiniz de tef çalıp şarkı söyleseydi." Ben "ne söyleyecek?" Dedim Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: "Şöyle sözler deyip,şu şiiri okudu: Size geldik, biz size geldik Size de bize de selam verdik Eğer kırmızı altınınız olmasaydı kimse semtinize uğramazdı esmer buğdayınız olmasaydı bakire kızlarınız şişmanlamazdı. Bu temiz güzel anlamlar çerçevesinde kadın şarkı söyleyebilir.Fakat aşk,cinsellik ve müstehcenlik içeren şarkılar sakıncalı ve yasaktır.
Evlenen çifteri tebrik edeceğin zaman Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin: "Allah eşini sana seni de eşine mübarek etsin ve sizi hayırla bir araya getirsin." Duasıyla tebrik et. Bazılarının dediği gibi "bolluğa kavuşasın ve çocuklarınız olsun" gibi sözlerle kutlama. Zira bu,İslâm'dan nasibi olmayan (cahil) halkın kutlamasıdır. Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bu tür kutlama sözlerini yasaklamıştır. Şu da evlenen çiftlere yapılacak dualardandır: "Allah evliliğinizi size,sizi de birbirinize mübarek kılsın" Hz Aişe Radiyallahu anha anlatıyor: "Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellem benimle evlendi. Annem beni alıp,hz peygamber sallallahu aleyhi vesellemin evine götürdü. Eve girdiğimde bazı Ensar kadınlarının da orada toplandıklarını gördüm. Ben gelince "hayır ve bereket üzere... hayır ve bereket üzere.." Diyerek bu evliliği kutladılar.
Senin,nikah törenine katılmanla,arzulanan evlilik duyurusunun gerçekleşmesi ve senin bu evliliğe bizzat tanık olman söz konusudur. Evlenen mümin kardeşlerinin her birinin,dinlerinin yarısını koruma altına aldıkları bu salih amele katılmakla; evliliklerinden duyduğun sevinç ve neşeyi açığa vurmuş,onlar için esenlik,bereket ve mutluluk duasında bulunarak,onları onurlandırmış olursun. Bunlar ise,Müslümanların kendi aralarında İslâm kardeşliği hukukunun gerekleridir.
Düğün eğlencesi
Nikah merasimi,evliliğin duyurulması ve uzak yakın tüm akraba ve bütün halka yayılması amacıyla yapılır. İslâm dini,bu ilan şartını,haram olan evlilik ile helâl olan evliliği birbirinden ayırmak için koymuştur. Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: "Nikahta helâl ile haramın ayrımı,ses ve teftir." buyurmuştur. Âlimler bu hadisi şu şekilde yorumlamışlardır: "sesten maksat,evliliğin duyurulması,halk arasında konuşulması ve kadınların dillerini titreterek çıkardıkları neşe çığlığı ve erkeklerin tekrar tekrar söyledikleri şarkılardır."
Evlilik ibadettir
Bir nikah merasimine veya düğüne davet edildiğinde katıl. Dinen sakıncalı durumlar olmadıkça,bu katılım hz peygamber sallallahu aleyhi vesellemin güzel sünnetlerindendir. Bir hadiste de hz peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Nikahlarınızı duyurun ve onları camilerde yapın. Nikah merasimlerinde tef çalın."
Reklam
Doğru evlilik,bir insanın dünyada başına gelebilecek en güzel şeydir.
Lokman-Hakim,oğluna şöyle dedi: Başkasına sorulduğunda -bir ganimeti veya bir hediyeyi kaparcasına- ondan önce atılıp,cevap verme. Aksi takdirde,kendisine soru sorulanı küçümsemiş ve itibarını düşürmüş; soru sorana karşı kabalık yapmış; utanmazlara da kendinin de ne kadar utanmaz olduğunu ve kötü ahlâkını ispat etmiş olursun.
Konuşulanları anlamayınca...
Bir araya gelip sohbet etmenin bir diğer inceliği de şudur: Konuşmacının anlattıklarından anlayamadığın bir şey olduğunda sormakta acele etme. Konuşmasını tamamen bitirinceye kadar bekle. Sonra anlamak,öğrenmek isteyen bir üslûpla,edep ve saygı kurallarına riayet ederek,açıklamasını ona sor. Fakat Konuşmasına son vermemişken,sözünün ortasında sorup,Konuşmasını bölme. Çünkü bu davranış dinleme âdâb ve nezâketiyle uyuşmadığı gibi,gönülde de bir hoşnutsuzluk meydana getirir. Ancak eğitim ve ders meclisleri böyle değildir. Bu meclislerin farklı bir durumu vardır. Orada öğretmen,cümlesini veya açıklamasını bitirdiği an soru sormak ve tartışmak uygun düşer. Halife Memun bu konuda şöyle demiştir: "Tartışarak öğrenmek,sadece izleyerek öğrenmekten daha sağlamdır."
İlk defa duyuyor gibi
Bir arada oturup konuşmanın,âdâblarından bir diğeri de şudur: bir kimse senin bilmediğini düşünerek,sana bir söz söylediğinde sen bildiğini göstererek onu utandırma. Sözüne müdahalede bulunma,aksine tam bir dikkat ve ilgiyle dinlediğini hissettir. Tabiîn büyük âlimlerinden Atâ b. Ebû Rebah şöyle der: " bir genç bana bir söz söyler de ben o söylediğini ilk kez ondan dinliyormuşum gibi ona kulak veririm. Halbuki ben sözü,daha o doğmadan önce duymuşumdur!" İmam Malik'in,İmam Leys'in ve İmam Sevrî'nin arkadaşı Abdullah b. Vehb el Kureşi de bu konuda şunları söylemiştir: "Ben,bir kişiden,onun anne babası henüz bir araya gelmeden (yani o doğmadan) çok önce duyduğum bir hadisi dinlerken daha önce hiç duymamışım gibi ona kulak veririm." İbrahim b. Cüneyd ise,Lokman-ı Hakim'in,oğluna şunları öğütlediğini söyler: "İyi bir konuşmacı olmanın yanında iyi bir dinleyici de ol. İyi bir dinleyici olmak ise,sözünü bitirinceye kadar konuşana süre vermek,onunla göz teması kurmak,anlattığı konuyu bilsen bile Sözüne karişmamakla gerçekleşir." Ortak olma,biri konuştuğunda sözüne, Vâkıf olsan da ayrıntılarına ve özüne.
"Bakın,Allah'ın Elçisi'nin huzurunda seslerini kısanlar var ya,işte onlar kalpleri,kendisine karşı sorumluluk bilinci ile (doldurularak) Allah tarafından sınananlardır; onlar için bağışlanma ve büyük mükafat vardır." (Hucurat,2-3) Âyeti nazil olduktan sonra Abdullah b. Zübeyr şöyle demiştir: "Bu âyet nazil olduktan sonra Ömer b. Hattab,Hz Peygamber sallallahu aleyhi veselleme bir şey söyleyeceği zaman,sanki bir sır söylüyormuş gibi fısıldayarak konuşurdu. Sesini o kadar kısardı ki bazı sözleri anlaşılamaz ve tekrarlanması istenirdi. Hadis Âlimi imam Zehebi büyük Âlim Muhammed b. Sirin'in biyografisinde şunları kaydeder: "Bekkâr b. Muhammed,Abdullah b. Avn'dan şunu nakletmiştir: "Muhammed b. Sirin, annesinin yanında olduğu zamanlarda sesini o kadar kısardı ki,onu tanımayan biri kendisini görse,hasta olduğu için sesinin çıkmadığını sanırdı." "Bir gün annesi Abdullah'ı çağırdı. Abdullah annesine cevap verirken sesini yükseltmişti. Akabinde hemen korkuya kapıldı ve iki köle azat etti."
479 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.