Zafer nişanı gibi taşıdığım bir başınalığımı aslında bizzat seçmediğimi, bilakis tamamen edilgen biçimde içine atıldığımı ve sonra da çaresizliğimle baş edebilmek için esas duygularımın aksi gibi davranmaya çalıştığımı böylece anladım.
Çünkü insan denen mahlukun en önemli niteliklerinden biri unutmaktı. İyiliği de kötülüğü de acıyı da mutluluğu da korkuyu da sevinci de unuturlardı. O yüzden aynı hataları tekrarlardı.
Ben suyu; kuru derelerde, çöllerde aramıştım. Denizlere açılmış, okyanuslara çıkmıştım da yine de bulamamıştım. Oysa su hep içimdeymiş. Tüm okyanuslara bağlanan kendi iç denizime elimi değdirmemle sonsuz,sınırsız kaynağıma kavuşmuştum. Ne güzel bir dünya bu ! İyi ki geldim !
İnsanlardaki mutsuzluk eğilimine bir kez daha hayret etmiştin. Onca varlık içinde bile mutlu olamıyor, somurtuyor ve öfke kusuyorsa insan, niçin paraya bu kadar çok tapardı?
Yaşamak o kadar zor ve yıpratıcı olmamalıydı. Ölmek istiyordum. Herhangi bir sorunu çözmeden, kimseyle hesaplaşmadan, haklı bile çıkmadan bu dünyadan gitmek…