Yüreğimde hayatın çeşitli görünüşlerine, dünyadaki başka varlıklara yönelebilecek ne kadar sevgi varsa, hepsini ona karşı duyuyordum. Onu sevmek, yaşamayı sevmek, dünyayı sevmek gibi bir şeydi.
İnsanlar sadece kendi hayatları için kaygılandıkları, kendilerini kolladıkları için yaşar sanırdım, oysa onları yaşatan tek şey sevgiymiş. Seven insan Tanrı'nın, Tanrı da onun içindedir, çünkü Tanrı sevgidir.
Bu topraklarda kadın olmak bu kadar mı zor olmalıydı? Bir baba nasıl kıyabilirdi öz kızına? Bu kadar hoyratça nasıl davranabilirdi? El alemin ne diyeceği, bir insanın kızından daha önemli olabilir miydi?
Dağınık olurdu bekar erkek. Evlendiğinde toparlanırdı o serseri erkek. Taç giyen baş akıllanırdı çünkü. Bu arada evleneceği kadın ne güne duruyordu? Kocasını evine bağlar, yola getirirdi. Bir de çocuk doğurdu mu, kocası daha bir bağlanırdı eve. (!)
Gerçek bir yeteneğin ya da iyi huyların uzunca bir süre fark edilmemesinde sakınca yok; fark edilmese bile o yeteneğe sahip olduğunu bilmek ve onu iyi kullanmak insanı tatmin edebilir; gücün bütün çekiciliği alçakgönüllülüktedir.
Yeryüzünde birçok Beth var; utangaç ve sessizler, kendilerine ihtiyaç duyulana kadar köşelerinde oturur ve başkaları için içtenlikle yaşarlar. Öyle ki şöminedeki küçük cırcır böceği cırlamayı kesene ve güneş gibi ışıldayan tatlı varlığı arkasında sessizlik ve gölgeler bırakarak yok olana kadar kimse onların bu fedakarlıklarını görmez.
Bu komedya sahnesinin en arka perdesini kaldırıp asırlardan, asırlardan beri insanlardan saklanan gugukları apaçık insanlığa göstermek her memlekette kanunen yasaktır.